Yakın Çekim
David Beckham da Nusret’te: Etlerin Efendisi Nusret’in İlhamlık Başarı Öyküsü
İçindekiler
Göster
Bir adam, kasap olarak başladığı yolculuğunda ne kadar yükselebilir? Sizi en yükseğe çıkaran sadece vizyonu yüksek meslekler midir? Alanı, sektörü her ne olursa olsun yaptığınız her işin en iyisini yapmak, sizi zirveye götürür mü? “O işte yükselemezsin.” “Bu işi mi yapacaksın?” soruları ne kadar doğru? İşte tüm dünyanın konuştuğu Nusret’in başarı öyküsü, bu soruların tümünün cevabını veriyor.
Dünyaca ünlü birçok ünlünün uğrak noktası olan Nusret; geçtiğimiz günlerde ünlü futbolcu David Beckham’ı ailesiyle birlikte ağırlamış ve Beckham sosyal medyada Nusret özel sunumunu video olarak yayınlayarak göğsümüzü kabartmıştı.
Nusret’in bitmek bilmeyen başarısı, akıllara başarısının sırrını getirmiyor değil. Ancak ne torpil, ne servet ne kayırma… Nusret’in başarısı tamamen inanç, risk ve azimden oluşuyor.
Nusret Gökçe, bir maden işçisinin oğlu. Ortaokulu maddi imkânsızlıklar sebebiyle bırakıyor. Bir kasapta çırak olarak çalışmaya başlıyor. Günde 18 saat, nefes bile almadan çalışıyor.
2007 yılında İstinye Park’ta kasa-restoran hizmetinin başlaması, Nusret’i heyecanlandırıyor ve bu işin aslını, olurunu öğrenmek için yurt dışına çıkmaya karar veriyor.
Yabancı dil yok, para yok… Ancak vazgeçmek de yok. Kasaptan aldığı son maaşı ve kredi kartından çektiği bir miktar parayla Arjantin’e gidiyor. Üç ay kasabalar, restoranlar, çiftlikler geziyor…
Döndüğünde maaşlı işine devam ediyor. Tüm hünerlerini gösteriyor, “kafes, lokum, ceviz” gibi et türlerini Türkiye’ye adeta o getiriyor.
Sonrasında hedefini Amerika olarak belirliyor. Evli değil, para yok, ev yok… Vize başvurusu 4 defa reddediliyor. Pes etmesini bekliyorsunuz ama hayır… Devam ediyor.
Nusret, Arjantin’den döndükten sonra birkaç dergi ve gazetede yer aldığı haberleri vize verecek olan görevliye okutuyor. Görevli, karşı koyamayıp 3 aylık bir vize alıyor.
Türkiye’ye gelince asıl amacı olan kendi yerini açma fikirlerini hayata geçirmeye karar veriyor. Yakın arkadaşı Mithat Erdem sermayeyi karşılıyor, o ise içeriği. Açılacak mekânın ismi açıldığında da kâğıda Nusret yazıp et kısmını ayırıyor.
Nusret’in Mithat Erdem’e söylediği cümle ise akıllar kazınacak nitelikte: “Parayı ver, kısa süre sonra sana bir para sayma makinesi alacağım, para sayacaksın.”
Nusret haklı çıkıyor, sermaye henüz beş-altı ayda kazanılıyor. Zamanla büyüyor, büyüyor…
Nusret; bugün Newyork, Miami, Birleşik Arap Emirlikleri, Doha gibi şehirlerde de şubeleri olan 400 çalışanlı bir dünya markası.
Bir sürü çalışanı var ama kesilecek et ile de servisle de sunumla da çoğu zaman kendisi ilgileniyor.
O, Türk etinin lezzetini ve yeteneğini tüm dünyaya duyurup olmaz deneni oldurdu. Üstelik imkânlar hiç de iyi değilken…