Müzik
Sözlü Geleneğimiz Türkülerin Hiç Bilmediğimiz Hikâyeleri!
Yıllara meydan okurcasına varlığını dilden dile sürdüren türküler hala hikayesini bilmesek bile bazen bizi hüzünlendirir bazen ise gülümsetir. İşte biz o sözlü geleneğimiz türkülerin içinde hiç bilmediğimiz hikayelerini sizler için derledik!
Çökertme
Talihsiz bir hikayeyi anlatan Çökerme türküsü, Bodrum’dan çıkmıştır. Buruk bir hikaye olan çökertmenin baş karakteri Halil’dir. Halil, illegal ticaret yaparak geçinen, Bodrum’un sevilen bir insandır. Kendisi Bodrum’un en güzel kızı Gülsüm’e vurgunmuş. Ancak Gülsüm’ün tek seveni de Halil değilmiş. Sevenlerinden biri de Çerkez Kaymakamıymış. Kaymakam anlamış sevenlerin ayrılmasının tek yolu Halil’in yakalanması, tüm gücüyle bunun için çabalamış.
Halil bir gün peşinde olanları ve muhbirleri yanıltmak için ticaret dönüşünde Bitez yalısına çıkacağı söylentisini yaratmış. Aslında Aspat koyuna gidecek olan Halil bu sayede kaymakamı ve adamlarını atlatacakmış. Dönüş sırasında şaşırılan rota yüzünden söylenti gerçek olmuş. Halil ve arkadaşları kendilerini bir anda Bitez yalısında bulmuş. Onları bekleyen Kaymakam ve ekibi, Halil’i görür görmez ateş etmeye başlamış. Başlayan çatışma sırasında hançerlenen Halil orada hayatını kaybetmiş. Halil’in ölümü başta Gülsüm olmak üzeri tüm Bodrum’u yasa boğmuş. Halil’in bu hikayesi günümüze Çökertme türküsüyle dilden dile aktarılarak geldi.
Hey Onbeşli
Bu Tokat türküsü incelemeden bakıldığında bir oyun havası gibi gözükür. Aslında türkü içinde Çanakkale Savaşı’nda cepheye giden 15 yaşındaki Hüseyin’in hikâyesini barındırır. Gelibolu’da gittikçe şiddetlenirken askerlerimiz şehit düşüyorlardı. Gelen destek sayılarının da giderek azalması nedeniyle Gelibolu düşmek üzereydi. En yakın çevreden başlayarak 15 yaşın üstündeki eli silah tutan bütün gençlerin cepheye gönderilmesine başlanılmıştı. Gönüllü olan 15li Hüseyin de onlardan biridir. Hüseyin askere gidince geride bıraktığı annesi Rum çeteler tarafından öldürülmüş, sevdiği Hediye ise kaçırılmıştır. Hüseyin döndüğünde Hediye’nin gittiğini öğrenince duramamış o da gitmiş. Hediye kurtulduğu ilk anda köyüne döndüğünde Hüseyin’in gittiğini öğrenmiş. Sevenlerin kavuşamadığı bu hikaye geriye bu hazin türküyü bırakmıştır.
Ah Bir Ataş Ver
Seferden dönen Dumlupınar denizaltısı, dönüş yolunda İsveç bandıralı şilep ile çarpışır. Bu kazanın hüzünlü hikayesini anlatır, ah bir ataş ver.
Çarpışmanın şiddetiyle denize gömülen Dumlupınar’ın mürettebatının büyük bir kısmı vefat eder. Torpido dairesinde mahsur kalarak hayatı kurtulan 22 denizci telefon şamandırası sayesinde iletişe geçer ve tüm ülke kurtarmak için seferber olur. Mahsur kalan denizcilerin kurtarma ekipleri gelene kadar havasızlıktan boğulmamaları için uyarı yapılır. Kurtarma gerçekleşene kadar şarkı, türkü söylenmemeli, konuşmamaları ve sigara içmemeleri gerekir.
Saatlerce uğraşılan kurtarma çabalarından sonuç alınamayınca başta yapılan susma uyarısı iptal edilir. Artık istedikleri gibi şarkı söyleyebilir, konuşabilirlerdi. Bu haberle beraber ölümün kaçınılmaz olduğunu anlayan mürettebattan birinin “ah bir ataş ver, sigaramı yakayım.” Demesiyle bu hüzünlü hikaye bir türkü olur, günümüze kadar taşınır.
Kara Tren
1915 yılı, Osmanlı Devlet’i birçok cephede mücadele etmekte, erkekler birer birer askere alınmakta. Kara tren işte o cephede savaşan askerleri bekleyenlerin türküsüdür.
Sevdikleri, oğulları, eşleri, kardeşleri askerde olanların sevdiklerinin kara trenle cepheden dönecekleri zamanı beklerken özlemden doğan bu türkü hala dinleyene beklemenin verdiği hüznü hissettirir.
Bülbülüm altın kafeste
Melike ve onun imkansız aşkını anlatan bu türkü dinleyeni hala etkisine aldır. Melike, teyzesiyle köy yerinde gezerken su içmek ister. Su için çeşmeye yaklaştığında çiçekten bir taç görür. Tacı kafasına taktığında Yusuf’u görür. Yusuf’un sevdiği kıza yaptığı tacı takmış olduğunu sanar, utanır. Yusuf her ne kadar tacın onda kalmasını söylese de kabul etmez Melike. O sırada çeşmenin yakınından geçen Melike’nin nişanlısı Hüseyin olanları görür ve Yusuf’a saldırır. Teyzesi Melikeyi oradan uzaklaştırır ama Melike, Yusuf’u hiçbir zaman unutmaz. Hüseyin durumu anlayınca Melike’yi kaybetmekten korkar ve hemen evlenmek ister. Hediye olarak getirilen altın ayna ve diğer tüm hediyelere rağmen Melike’nin aklı hala o çiçekli taçta kalır. Hüseyin ne yaparsa yapsın Melike’nin kalbini kazanamaz. Altın kafesteki hediye bülbül hediyesini görünce Melike artık anlar. Bu evlilikle beraber o da altın kafesteki bir bülbül olacaktır. Evlilik zamanı geldiğinde Melike üzüntüden hasta olur. Hüseyin’in babası bile Melike’nin haline acır ancak oğlunu durduramaz. İşte bu hüzünlü hikaye kendi gibi hüzünlü bu türküye vesile olur