MüzikYakın Çekim
Bozkırın Tezenesi Neşet Ertaş’ın Hayatından 8 Güzel Anı
Bozkırın ölümsüz tezenesi, gönüller onarıcısıydı. Yalnızca bir ozan değil, toplumu yansıtan bir aynaydı. Sahneye her çıktığında ceketinin önünü iliklerdi. “Allah sevmediğini yaratmaz.“ der, herkesi severdi. Gönle odaklanmış hayatını türkü türkü yerini getirdi. Geride sonsuza kadar yaşayacak türküler ve dostlarının dilinden şu anıları bıraktı:
Sen Türkü Çığırınca…
Neşet Ertaş’ın radyoda isminin yayıldığı günler. Ankara Radyoevi’nde bant kaydı yayın yapıyor. Kayıt yapmak üzere stüdyoya geldiği günlerden birinde, karşısına sırtında heybeyle sakallı bir adam çıkıyor. Neşet Ertaş şaşkın. Adam, Neşet Ertaş’ı görür görmez ağlamaya başlıyor.
“Sabahtan beri seni bekliyorum yavrum. Namaz kılarken sesini duydum, ağladım; evdekilere çörek yaptırdım, seni görmeye geldim.”
Sırtındaki heybeyi indiriyor, içi çörek dolu…
Neşet Ertaş, teşekkür ediyor, elini öpüyor. Adam ekliyor:
“Sen türkü çığırınca işe erken gidiyorum, yoksa gecikiyorum.”
Sen Çalmaya Devam Et…
Neşet Ertaş’ın ilk defa gurbetle tanıştığı yani Kırşehir’den çıktığı zaman… Geçim derdiyle Ankara’ya yol alıyor, oradan İstanbul’a gelecek. Cebinde 2,5 lira yol parası. Yanında küçücük bir saz. Ankara’ya geliyor ancak İstanbul’a geçecek yol parası yok. Terminalde bir görevliye denk geliyor, parasının olmadığını ama İstanbul’a gitmesi gerektiğini söylüyor. Adam bir Neşet Ertaş’a bakıyor, bir saza; bir Ertaş’a, bir saza… Adam, “Sen bir saz çal bana, gerisi kolay.” Diyor. Neşet Ertaş da başlıyor çalmaya… O çalıyor, çığırtkan terminalde bağırırken görev arasında ona gelip” Sen çalmaya devam et.” Deyip görevine geri dönüyor.
Neşet Ertaş, o gün o terminalde geceye kadar saz çalıyor. Ve bunun karşılığı olarak da gece bir otobüsün arka koltuğunda İstanbul’a gidebiliyor.
Bizler Garibiz Oğlum…
Neşet Ertaş, daha küçük yaşlardan beri bazı türküler üretir, kendi kendine söylermiş. Yine bir gün böyle söylerken babası Muharrem Ertaş demiş ki: “Oğlum, sen bir şeyler yapıyorsun, kendin türküler söylüyorsun ama sonunda bir şeyler demiyorsun.”
Neşet Ertaş da babasına, “Sonuna bir şey ekleyeyim mi?” diye sormuş. Bunun üzerine bozlak ustası Muharrem Ertaş: “Bizler garibiz oğlum, bize garipler derler, gönül de gariptir.” Bundan sonra Neşet Ertaş, her türküsünün sonuna ekleyivermiş: “Garip”
Dediler Ki Melo’n Öldü!
Melo, onun ilk aşkıydı. Uğruna ne bozlaklar havalandırmış, çocukluğun verdiği heyecanla saza onun için dokunmuştu.
“Evcilik oynadığım kıza âşık oldum. Bir gün, ailesi geldi. Büyükler konuşurken biz oynuyoruz. Derken, oradan dışarı çıktık. Çıktık ya; tam güneşe karşı çıkmışız. Birbirimize baktık, bakakaldık birbirimize; bu tılsımı bozamıyorduk bir türlü.”
Sonrasında Neşet Ertaş, bu ilk aşkı Melo’nunhiç evlenmeden gencecik yaşta öldüğünü öğrenince tıpkı o günlerdeki gibi yine sazı eline almış ve söylemiş şimdi hepimizin bildiği o türküyü:
“Bugün bana bir hal oldu
Yardan kara haber geldi
Bu haber bağrımı deldi
Dediler ki Melo’n öldü
Vay dünya vay…”
Kontro Numarası
Neşet Ertaş; konserleriyle, albüm satışlarıyla, telifleriyle birçok kişinin kirasını, ihtiyaçlarını, hastane giderlerini, faturalarını öderdi. Sayısını çoğu zaman kendi de bilmezdi. Bu insanların ihtiyaçlarını karşılamak üzerine banka hesaplarına kendi deyimiyle “haklarını” yatırırdı. Kendisi hesap numarasına “kontro numarası” derdi. Sonra da “Üzerimden bir yük kalktı, hafifledim.” diye eklerdi.
Ahirim Sensin
Neşet Ertaş’ın sahneye yeni yeni çıktığı dönemler… Hem radyoda çalıyor hem de sahneye çıkıyor. O dönem, kendi gibi sahne olan bir güzele tutuluveriyor gönlü. Kızın ismi Leylâ. Hani o “Ne söylesem boşa Leylâ’m” diyerek adını ölümsüz yapacağı Leylâ. Babası Muharrem Ertaş’a haber yolluyor Neşet Ertaş, “Baba, ben evleneceğim.” Diye. Muharrem Ertaş, bu haberin ardından Ankara’ya geliyor. Leylâ ile tanışıyorlar, Leylâ elini öpüyor Muharrem Ertaş’ın. Kızın ardından Muharrem Ertaş oğluna, “Oğlum, bu kız bizim dengimiz değil!” diyor.
Babası kabul etmese de onu dinlemiyor Neşet Ertaş, evleniyor Leylâ’sıyla.
Daha sonra Neşet Ertaş’ın bir hatası sonucu ayrıldıklarında, ayrılıklarına birçok türkü havalandırır. O türkülerden biri, “Bilemedim Kıymatını Kadrini\ Hata Benim Günah Benim Suç Benim!” isimli türküdür.
Sonrasında ise o meşhur türküyü yazar, yine Leyla için;
“Cahildim dünyanın rengine kandım
Hayale aldandım boşuna yandım
Seni ilelebet benimsin sandım
Ölürüm sevdiğim zehirim sensin
Evvelim sen oldun ahirim sensin”
Nisyan
Neşet Ertaş, radyoda ilk defa çalacak… Beğenirlerse dönemin meşhur programı Yurttan Sesler’e çıkacak. O da başlıyor söylemeye:
Geleli gülmedim ben bu cihana,
Şu âlem başıma dardır yaradan
Giriftar olmuşum bunca ishale
Çektiğim âh ile zardır yâreden
O türküsünü bitirir bitirmez soruyorlar, “Oğlum ishal mi oldun sen? Bak evladım, “Giriftar olmuşum bunca ishale” diyorsun ya, halk bunu “ishal olmuşsun” diye anlar, bunun başka bir kuplesi varsa onu söyle.
Neşet Ertaş, bu hikâyeyi anlatırken ekliyor; bozlağın doğrusu, “Giriftar olmuşum bunca nisyana” olacak; yani “O kadar unutulmaya, terk edilmeye giriftar olmuşum ki…”
Ana
Neşet Ertaş’a bir gün bir röportajda, “Türkülerinizde “yâr”dan sonra en çok sözü edilen “ana”. Ana üzerine bu kadar türkü söylemenizim bir özel bir anlamı var mı?” diye sorarlar.
Neşet Ertaş’ın cevabı, yürek hoplatıcıdır:
“Âşık Veysel’in bir sözüne ben sonsuz saygı duyuyorum. “Benim sâdık yârim kara topraktır.” Bana da sorarsanız kâinatta var olan her şeyin aslı topraktır. Yediğimiz, içtiğimiz, canımız da topraktır. Biz içinde birer ruhuz toprağın. Şöyle canlılara bakınca en güzeli insan oluyor. İnsanın en güzeli de erkeğe göre kız, kıza göre de erkektir. Bir de genel olarak düşündüğümüzde analardır. Ana sevgisi, yâr sevgisi olmasa hayvandan beter olurduk. Allah’ın verdiği bir bu insan gücüne göre her gönülde bir aslan yatar gibisine öyle bir güç vermiş Allah biz. Analara saygım bundandır. Bu aşkı yüreğinde duyan insanlar, her şeyi daha açık seçik görebilirler.”