Kültür - Sanat
Türk Edebiyatının Dünyaya Açılan Penceresi; Yunus Emre

Önce yanmıştır aşkı odunda!
Odun ki eğrilikten yoksun, her biri düp düzgün…
Sonra söndürür ateşi aşk deryasının suyunda.
Bunlar yetmemiştir ona, nefesi hala inim inim inlemektedir aşkın semalarında.
Gün gelir kemale erer ve arınır benliğinden.
O gün “Bana seni gerek, seni” sözcükleri dökülür dilinden.
O hep Rabbini arar durur…
Sonunda toprak olur,
işte o gün ete kemiğe bürünür,
Yunus deyi görünür!
O, Türk edebiyatının dünyaya açılan penceresi, o tasavvuf ehli, o Anadolu’nun bağrında yetişen en unutulmaz isimlerinden biri! Yunus Emre gerek edebi kişiliği gerek manevi dünyası açısından tarihimizde büyük bir yere sahiptir. Edebi alanda yakaladığı sade fakat derin söyleyiş, manevi anlamda eriştiği olgunluğu büyük kitlelere ulaştırabilmesini sağladı. O yandıkça insanları da sıcağıyla yüreklerini ısıttı. O yandıkça insanlar ışığıyla aydınlandı.
Hepimizin aslına rucû etmesi gereken dünya macerasında Yunus Emre’nin sözlerinden alacağı pek çok ders var. O öğüt veriyor. Lakin verdiği öğütlerde yüreklere dokunduğu için manevi öğretilerden alacağımız rızkı en derinden iliklerimize işliyor. Yunus Emre’den “eğer bir gün birinin kalbin yıkarsan hakka eylediğin secde değildir” sözü ile sarsılmamak ve onun öğretilerinden nasiplenmemek ne mümkün?
BİLİNMEZLİK PERDESİNİN ARDINDAKİ HAZİNE
Yunus Emre, bugüne kadar çok kez irdelenmiş, pek çok incelemelere konu olmuş bir isim. Buna rağmen hayatıyla ilgili her şey bilinmezlik perdesi ardına saklanmış bir hazine değeri taşıyor. Bu hazinenin anahtarını ise bugüne kadar hiç kimse bulamamıştır.
Yunus Emre hakkındaki sınırlı kaynaklara göre Yunus, Anadolu Selçuklu Devleti’nin dağılmaya ve Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde Türk beyliklerinin kurulmaya başlandığı XIII. yüzyıl ortalarından, Osmanlı Beyliği’nin filizlenmeye başladığı XIV. yüzyılın ilk çeyreğinde Orta Anadolu’da doğup yaşamış bir Türkmen kocası, şair bir eren ve Türk dünyasının en çok bilinen gönül dostlarından biridir. Onun hayat sürdüğü dönem Anadolu’nun Moğol istilası altında olduğu zor yıllardır.
Bu dönem aynı zamanda farklı dini anlayışların yayılmaya başladığı bir dönemdir. İşte böyle bir dönemde Yunus Emre, Allah sevgisini aşkla dile getirerek, her türlü bâtıl inanca karşı gerçek İslâm tasavvufunu anlatarak, Türk – İslâm birliğinin oluşmasında ve hem çağının hem de geleceğin aydınlanmasında büyük rol oynamıştır. O kendini buna adamış bunu da Risaletü’n-Nushiyye adlı mesnevisinin sonunda şu sözleriyle ifade etmiştir:
“Söze târîh yedi yüz yediydi,
Yunus cânı bu yolda fidîyidi.”
YOLUNU AYDINLATANLAR
Yunus Emre, kendisi gibi çığır açan bir diğer önemli isim ile de çağdaştır. O isim ise : Mevlana! Bu konuda en büyük delil ise yine Yunus’un eserlerinde görülür. Yunus Emre, dîvânında çağdaşı olan Mevlânâ’dan söz ederek yaşadığı dönemi işaret eder:
“Mevlânâ Hüdâvendgâr bize nazar kılalı
Onun görklü nazarı gönlümüz aynasıdır
Mevlânâ sohbetinde sâz ile işret oldu
Arif manâya daldı çün hiledir ferişte”
Yunus Emre, Mevlana ile çağdaş olsa da onun asıl yol göstericisi kuşkusuz Taptud Emre’dir. Taptud Emre’nin dergâhında yanar ve pişer… Tapdud Emre, kesin olmamakla beraber 1200 ile 1300’lü yıllar arasında günümüzde Aksaray olarak adlandırılan İç Anadolu bölgesinde yaşamış dergâh sahibi bir pir, rehber ve mürşittir. Yunus Emre gibi başka aydınlatıcılar, gönül erenleri yetiştirmiştir. Tapduk Emre, Hacı Bektaş Veli ile aynı çağda yaşamış ve o Ulu Hünkâr ile ilişkiler geliştirmiştir.
“Vardığımız illere şol safa gönüllere
Baba Tapduk manâsın sacdık elhamdülillah”
MEKTEPLİ Mİ DEĞİL Mİ?
Yunus Emre hakkındaki en büyük merak konusu onun okumuş olup olmadığıdır. Bu konuda çeşitli rivayetler vardır. Bir rivayete göre fakir bir Anadolu köylüsü olduğu söylense de araştırmacılar eserlerini incelediğinde Yunus’un okumamış olmasının mümkün olmadığını zira eserlerinin kesinlikle mürekkep yalamış bir insana ait olabilecek pek çok özellik gösterdiğini ifade eder. Nitekim bir başka rivayete göre de Yunus Emre’yi anlatan en eski kaynaklar, onun ümmî olduğunu söylerler. Âşık Çelebi, Yunus’un medresede başarılı olamayıp Tanrı mektebinde -bir kâmil huzurunda ders gördüğünü; “Eğerçi ümmîdir amma debistân-ı kuds sebak-hândır” cümlesiyle ifade eder.
Konuyla ilgili araştırmalar yapan Abdülbaki Gölpınarlı’ya göre Yunus, Sadî’den ve Mevlânâ’dan tercüme yapacak kadar Farsça biliyordu. İyi bir tahsil görmüştü. Devrindeki medrese tahsilini tamamlamış olup olmaması, icazet alıp almaması veya ihtisas yapıp yapmadığı hususu tam olarak cevaplanamasa da, Yunus, bir öğrenimden geçmiştir. Gölpınarlı, Yunus Emre’nin Konya’da tahsil görmüş olabileceğini tahmin eder. Fuat Köprülü, Yunus’un, hem arif, hem de âlim olduğunu söylemiş, ariflerin ilâhî ilhamla bilgi elde ettiklerini belirtmekle beraber, Yunus’un, eline kalem almadığını kabul etmemiştir.
MEZARI GÖNÜLLERDE
Yunus Emre’yle ilgili en fazla tartışılan konulardan biri de vefatı ve mezarının nerede olduğu meselesidir. Bayezıd Devlet Kütüphanesindeki tarihî belgeden anlaşıldığı kadarıyla, şairimiz, 82 yaşında vefat etmiştir. Şairin nerede vefat ettiği ve mezarının nerede bulunduğu kesin olarak bilinmemektedir. Onun mezarı veya makamı, bazı tarihî kaynaklarda veya halk rivayetlerinde farklı yerleşim merkezlerinde gösterile gelmiştir. Yunus’u çok seven halk, onun kudsiyetinden feyz almak için birçok makam icat etmiştir. Bugün Yunus’un mezarı gerçek manada nerededir bilinmez ancak bilinen şudur ki Mevlana’nın dediği gibi onun da mezarı ancak ve ancak ariflerin gönüllerindedir…
YUNUS EMRE’YE DAİR HİKAYELER!
Yunus Emre şiirlerinde ifade ettiği gibi Taptuk Emre’ye mürid olmuş, uzun yıllar ona hizmet etmiştir. Bir Bektaşî menkıbesine göre de Yunus’un yolu önce Hacı Bektaş ile kesişir.
“Hacı Bektaş’ın şöhreti her yana yayıldı, her taraftan mürid, muhip gelmeye başladı. Semâ’lar, safalar sürülüyordu, meclisler kuruluyordu. Yoksullar geliyorlar, zengin oluyorlar, murad almayı dileyenler, başvuruyorlar, muradlarına eriyorlardı. Sivrihisar’ın güneyinde Sarıgöl derler, bir köy vardır. O köyde doğmuş Yunus Emre adlı biri vardı. Bu erin mezarı da gene doğduğu yere yakındır. Yunuş ekincilikle geçinen yoksul bir adamdı. Bir yıl kıtlık olmuştu, ekin bitmemişti. Hacı Bektaş’ın vasfını o da duymuştu. Gideyim, biraz bir şey isteyeyim, dedi. Bir öküze alıç yükledi, vara vara Karahöyük’e geldi. Hünkâr’a, yoksul bir adamım, ekinimden bir şey alamadım, yemişimi alın, karşılığını lütfedin, ehlimle, ayalimle aşkınıza yiyeyim, dedi. Hünkâr, emretti, alıcı yediler. Bir iki gün sonra Yunus memleketine dönmeyi kararlaştırdı. Hünkâr bir derviş gönderdi, sorun, dedi, buğday mı verelim, nefes mi? Yunus’a sordular, ben nefesi ne yapayım, bana buğday gerek, dedi. Hünkâr’a bildirdiler. Buyurdu ki: “Her alıcın çekirdeği başına on nefes verelim.” Yunus’a bunu söylediler, ehlim var, ayalim var, bana buğday gerek, dedi. Bunun üzerine öküzüne buğday yüklediler, yola düştü. Fakat köyün aşağısına gelince hamamın öte yanındaki yokuşu çıkar çıkmaz, ne olmayacak iş ettim ben, dedi. Velâyet erine vardım, bana nasip sundu, her alıcın çekirdeği başına on nefes verdi, kabul etmedim. Verilen buğday birkaç günde yenir, biter. Bu yüzden o nasiplerden mahrum kaldım. Döneyim tekrar varayım, belki gene himmet eder. Bu fikirle dönüp tekrar tekkeye geldi. Buğdayı indirdi, erenler, dedi, bana himmet ettiği nasibi versin, buğday gerekmez bana.
Halifeler gidip Hünkâr’a bildirdiler. Hünkâr, o iş bundan böyle olmaz, o kilidin anahtarını Taptuk Emre’ye sunduk. Ona gitsin, nasibini ondan alsın, dedi. Halifeler, Hünkâr’ın sözünü Yunus Emre’ye söylediler. O da Taptuk Emre’ye gitti, Hünkâr’ın selâmını söyledi, olanı biteni anlattı. Taptuk, selâmı aldı, safa geldin, kademler getirdin, hâlin bize malum oldu, hizmet et, emek ver, nasibini al, dedi.
SUDAKİ ŞİİRLER
Yine bir menkıbeye göre Yunus Emre’nin şiirlerini, Molla Kasım eline geçirir bir su kenarına oturup bu şiirleri okumaya başlar. Bunlardan bin civarında şiiri okumuş ve şeriata aykırı bularak yakmış. Kalan bin tanesini de aynı sebeple suya atmış. Üçüncü bine başlayınca şu beyitle karşılaşmış:
Yunus sen bu sözleri eğri büğrü söyleme
Seni sîgaya çeken bir Molla Kasım gelir
Bu beyti okur okumaz, Molla Kasım, Yunus’un kerametine inanmış. Divan’ı öpüp alnına koymuş. Fakat ne çare ki elde bin şiir kalmış. Şimdi Yunus’un o yakılan bin şiirini gökte kuşlar ve melekler, denize atılan bin tanesini balıklar, kalan bin şiirini de insanlar okumakta imiş.
BİZİM YUNUS
Yunus Emre bir ara belki de artık olgunlaştığını, piştiğini düşünerek dergâhtan uzaklaşmayı murad eder fakat sonra yaşadıkları onun Taptuk Emre ile var olduğu gerçeğini öğretir bunun üzerine pişman olup tekrar tekkeye dönerdi. Karşısına Taptuk Emre’nin hanımı çıkar. Yunus Emre, Taptuk Emre’nin hanımına durumu izah eder ve “Kabahatimi biliyorsunuz, siz bana yardım edin.” dedi. Taptuk Emre’nin gözleri iyi görmezdi. Hacı nine Yunus Emre’ye dedi ki: “Şeyh Efendi az sonra abdest almak için dışarıya çıkacak. Sen onun kapısının eşiğinde yat. Geçerken ayağına takılınca kimdir diye sorar. Sen de Yunus dersin. Bizim Yunus mu, derse, kalk eline sarıl, hangi Yunus derse kaç git. Yunus Emre, gitti şeyhinin kapısının eşiğine yattı. Şeyhi gece abdeste kalkınca kapının eşiğinde yatan Yunus’a ayağı takıldı.
– Kimdir, diye sorunca;
– Yunus diye cevap verdi.
Taptuk Emre:
– Bizim Yunus mu, deyince Yunus hemen kalktı, şeyhinin eline sarıldı. Yunus Emre böylece dergâha yeniden kabul olundu.
EĞRİ ODUN
Yunus’un, Taptuk Emre’nin dergâhında kırk yıl hizmet ettiği rivayet edilir. Dergâha odun taşımasıyla ilgili bir hikâyede Taptuk Emre, getirdiği düzgün odunlara bakarak Yunus’a sorar: “Dağda hiç eğri odun kalmamış mı?” Yunus bu soruya şöyle cevap verir: “Dağda eğri odun çok; lâkin senin kapına odunun bile eğrisi yakışmaz!”
Yunus Emre’nin şiirlerine baktığımız zaman onların çok değişik dil özellikleri gösterdiğine şahit oluruz. Bu şiirlerin gerçekte hangi Yunus’a ait olduğunu tespit etmek aslında çok da zor değil. 13-14. yüzyıl Türkçesine uymayan kelime ve söyleyiş şekilleri ile söylenmiş şiirler Yunus Emre’ye atfen sonraki yüzyıllarda söylenmiş şiirlerdir. Fakat biz bunu işin uzmanlarına bırakarak Yunus’u bir bütün hâlinde seviyor ve onun şiirlerinden 7’den 77’ye Türk milleti olarak büyük bir haz alıyoruz. Çünkü bizim gönlümüzde Yunus asırlardır çağlayan billur sesli bir ırmak olmuştur.
Yunus Emre Hakkında Bilgiler
Mutlak Hakikate tutundu. Sadece ona inanıp bağlandı. Yunus Emre, tasavvufla beslenen dizelerinde insanın kendisiyle, nesnelerle, Allah’la olan ilişkilerini işledi, ölüm, doğum, yaşama bağlılık, ilahi adalet, insan sevgisi gibi konuları ele aldı.
Horasan’dan göçmüş ve Karaman’a yerleşmiştir ve burada Yunus Emre Kirişçi Baba namıyla bilinmektedir.
Şairin, şiirlerinde mahlas olarak “Yunus Emre”den başka “Yunus, Âşık Yunus, Bî-çâre Yunus, Koca Yunus, Yunus Dedem, Tapduk Yûnus, Miskîn Yunus, Derviş Yunus” gibi isimleri kullanmaktadır.
Alevî-Bektâşî edebiyatı ile Melamî-Hamzavî edebiyatını meydana getiren halk edebiyatının kaynağı oldu.
Yunus Emre, Anadolu Selçuklu Devleti’nin dağılmaya başladığı ve Osmanlı Beyliği’nin kurulmaya başlandığı dönemde yaşadı.
Sayılarla Yunus Emre
13.-14.
Asırlar arasında yaşadı.
Şiirleri
14. yüzyılda
yayılmaya başladı.
1238’de doğdu.
1320 yılında
82 yaşında iken vefat etti.
ilk kabri,
1948 yılında açıldı.
3 kabir bulunmaktadır.
2 eseri bulunmaktadır.
Risaletü’n Nushiye
573 beyitten oluşmaktadır.
3000 şiir söyledi.
417 şiirinden 138’i aruzla,
diğerleri hece vezniyle yazıldı.
Şiirleri 1885’ toplanarak basıldı.
Mevlana vefat ettiğinde
33 yaşındaydı.
Eserleri
Divan (Şiirleri bu eserde toplanmıştır.)
Risaletü’n – Nushiye (Risalet-ün Nushiyye “Öğütler kitabı” anlamına gelmektedir)
Şiirleri
Ölüm-Ölümsüzlük
İbadete Aşırı Düşkünlük (Zahitlik)
Mecazi Aşk-Gerçek Aşk
Gerçek Yolculuğu
Kendinden Geçiş-Türlü Boylara Boyanış
İnanca Ait Kıssalar
Gurbet
İlim İrfan
Doğru Yola Çağrı
Kendini Kınayış
Konusu Olduğu Eserler
“Od (Bir Yunus romanı)”, İskender Pala
“Yunus Emre”, Cahit Öztelli
“Aşka Ağlayan Derviş”, Mahmut Ulu, biyografik roman
“Yunus Emre Divan ve Risaletü’n-Nushiyye”, Mustafa Tatcı
Sarıköylü Yunus Emre, Eskişehir Valiliği, Bahattin Atak
“Yunus Emre Divanı”, Faruk K. Timurtaş
Bizim Yunus, Mustafa Özçelik
Yunus Emre Divanı, Burhan Toprak
“Yunus Emre Seçme Şiirler”, Fide Yayınları
“Yunus Emre Külliyatı”, 2008
“Yunus Emre”, TRT Belgesel
Yunus Emre, şiirlerinden oluşan müzik albümü
Yunus Emre: Aşkın Sesi, belgesel
“Antologıa Shel Shırım Sufıım Me et Yunus Emre”, Denis Ojalvo, Avram Mizrahi ve Selim Amado (İbranice)
“Yunus Emre (1240-1321) Gökdeniz Dural
Yunus Emre – ” Aşkın Yolculuğu” Dizisi TRT 1
Yunus Emre Sözleri
“Bir avuç toprak biraz da suyum ben.
Neyimle övüneyim işte buyum ben.”
“Biz dünyadan gider olduk kalanlara selam olsun
Bizim için hayır dua kılanlara selam olsun.”
“İlim, ilim bilmektir. İlim kendin bilmektir.
Sen kendini bilmezsen
Ya nice okumaktır.”
“Bizi bilmeyen ne bilsin
Bilenlere selam olsun.”
“Söz ola kese savaşı, söz ola bitire başı
Söz ola ağılı aşı, bal ile yağ ede bir söz.”
“Bir bahçeye giremezsen, durup seyran eyleme.
Bir gönül yapamazsan, yıkıp viran eyleme.”
“İyi sözün aslını bilen derdi bu söz nerden gelir
Söz aslını anlamayan sanır bu söz benden gelir.”
“Kırma dostun kalbini, onaracak ustası yok.
Soldurma gönül çiçeğini, sulamaya ibrik yok.”
“Her kim dostu sever ise dosttan yana gitmek gerek
İşi gücü dost olunca cümle işten olur azat”
“Ay oldum âleme doğdum bulut oldum göğe ağdım
Yağmur olup yere yağdım nûr oldum güneşe geldim”