Kültür - Sanat
Rus Edebiyatı’nın En Önemli 5 Eseri
Rus Edebiyatı dünyada olduğu kadar ülkemizde de oldukça sevilen eserlere sahip güçlü bir kültür sahasıdır.
Aralarında seçim yapmaktan oldukça zorlandığımız Rus edebiyatının en önemli 5 eserini sizin için derledik. Bakalım sizler de bizimle hemfikir olacak mısınız?
Maksim Gorki – Ana
1906 yılında Maksim Gorki tarafından yazılan ve sonraları Rus devrimine adanan bir roman olma özelliği taşıyan Ana’nın en önemli özelliği hiç şüphesiz içerisinde devrim felsefesi taşıyor olmasıdır. Yoldaşlarıyla mücadele veren bir oğula sahip bir kadının hikayesini anlatan roman bize göre Rus edebiyatının en önemli eserleri arasında beşinci sırada yer alıyor.
Nikolay Vasilyeviç Gogol – Ölü Canlar
Gogol’un paltosundan çıkan en önemli eser öyle zannediyoruz ki herkesin oy birliğiyle Ölü Canlar’dır. Konusunun Puşkin tarafından Gogol’a önerildiği söylenen Ölü Canlar, normalde 3 cilt olarak tasarlanmış olsa da, oldukça fazla tepki topladığı için tek kitap şeklinde kalmıştır. Hatta Gogol’un diğer iki kitabın taslaklarını yaktığı yönünde görüşler mevcuttur.
Ivan Turgenyev – Babalar ve Oğullar
Açıkçası Babalar ve Oğulları yazarken tüyler diken diken oldu. Turgenyev’in kaleme aldığı bu roman, 19. yüzyıl Rus toplumunda ortaya çıkan materyalizmi ele alır. Her şeyin kuvvete bağlı olduğuna ve kuvvetli olanın her şeyi yıkabilme hakkına sahip olduğuna inanan roman karakterleri kaba, kalpsiz ve acımasız bir karaktere sahiptir.
Lev Tolstoy – Anna Karenina
Tolstoy tarafından 1873 yılında kaleme alınan Anne Karenina adlı romanı şu şekilde açıklamak istiyoruz:
“Onlar, hayatı nasıl yaşamamız gerektiğini bize öğretmek istiyorlar. Oysa mutluluk üzerine en küçük bir bilgileri bile yok. Bu aşk olmadan, bizim için mutluluğun da, mutsuzluğun da, hayatın da olamayacağını bilmiyorlar…”
Fyodor Dostoyevski – Suç ve Ceza
Birinci sıraya başka hangi eser konulabilirdi ki? Tabii ki Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’sı.
Rusya’da yaşanan siyasi ve ekonomik olaylar sonrası gözlemlediği hayatlardan esinlenerek 1866 yılında Dostoyevski tarafından yazılan bu şaheser, dış dünyayı anlatma endişesinin tekdüzeliğinden sıyrılıp insanın iç dünyasını anlatma çabasına doğru akıp giden bir nehir gibidir.