Rotasız Seyyah ile Evliya Çelebi | Özçekim
Kültür - Sanat

Rotasız Seyyah ile Evliya Çelebi

Biri tarihe ışık tutmak için, kimi zaman at üstünde kimi zaman yürüyerek dağları tepeleri aşan ve geride 10 ciltlik bir eser bırakan büyük gezgin Evliye Çelebi! Diğeri monoton bir hayat yaşamaktansa hayallerinin peşinden gitmeyi tercih eden genç gezgin Rotasız Seyyah Mehmet Genç! Tarihin farklı zamanlarında aynı topraklardan çıkmış bu iki gezgin Özçekim Kahve’sinde bir araya geliyor. İçlerinde bir türlü söz geçiremedikleri gezme ve dünyayı keşfetme tutkusunu konuşuyorlar, geçmişi ve bugünü karşılaştırıyorlar.

1655 Abbasi Sarayı, Bağdat

Rotasız Seyyah: Merhaba hocam.

Evliya Çelebi: Merhaba genç!

R.S: Hocam maşallah evliya gibisiniz. Nerden bildiniz? Ben Mehmet Genç!

E.Ç: Ben de Derviş Mehmed Zilli!

R.S: Sizle adaş olmak benim için bir gururdur hocam!

E.Ç: Ama bana Evliya Çelebi derler.

R.S: Bana da Rotasız Seyyah diyorlar hocam!

E.Ç: Rotasız Seyyah, hiç düşündün mü, neden bütün gezginlerin mutlaka bir lakabı var?

R.S: Hiç düşünmedim

E.Ç: Çünkü insan gezdikçe, gördükçe değişiyor, başka biri oluyor.

R.S: Evet hocam ben 9 yıldır geziyorum ve artık farklı biriyim.

E.Ç: Bir de beni düşün! 51 yıl dünyayı gezdim.

R.S: Hocam bana dünyayı gezdiğimi söylüyorlar, halbuki ben sizin izinizden gittim

E.Ç: En sonunda beni bu güzel Abbasi Sarayı’nda yakaladın. 400 yıl geriden başlamıştın. Aferin!

R.S: Teşekkür ediyorum hocam.

E.Ç: Peki sana neden rotasız seyyah diyorlar? Neden rotan yok?

R.S: Çünkü artık dünyada insanlığın gidemediği bir yer kalmadı hocam. Artık herkes kendi hayatını zenginleştirmek, iç dünyasını keşfetmek için geziyor.

E.Ç: Gerçekten insanlık cihanın her köşesine ulaştı mı?

R.S: Evet hocam.

E.Ç: Okyanusların ortasına da ulaştınız mı?

R.S: Evet hocam.

E.Ç: Dağların zirvelerine?

R.S: Evet hocam. Artık uçaklar var.

E.Ç: Uçaklar mı?

R.S: İnsanoğlu artık uçabiliyor. Dünyanın bir ucundan bir ucu 10 saat!

E.Ç: Desene bizim Hezarfen, insanlığın kaderini değiştirmiş!

R.S: Evet hocam. Ama siz de değiştirdiniz.

E.Ç: Sahi mi?

R.S: Evet! Gezileriniz sırasında yazdığınız 10 ciltlik, 4000 sayfalık Seyahatnamenizle tarihe ışık tuttunuz.

E.Ç: Seyahatnamem hala okunuyor mu?

R.S: Evet. Şu an hepsi Topkapı Sarayı Müzesi tüm dünyaya sergileniyor. Üstelik İngilizce, Sırpça, Macarca, Yunanca, Romence, Ermenice ve pek çok dile çevrildi!

E.Ç: Gerçekten mi?

R.S: Ayrıca Unesco tarafından doğumunuzun 400. yılı olduğu için 2011 yılı, Evliya Çelebi yılı ilan edildi.

E.Ç: Demek ki boşa gezmemişiz!

R.S: Gittiğiniz yerlerde gördüklerinizi anlattığınız yazılarınız sayesinde biz ve tüm dünya geçmişimizi daha iyi biliyoruz.

E.Ç: O yıllarda ben uzun uzun notlar almak, günlerce yazı yazmak zorunda kaldım. Ama tüm çabama değmiş!

R.S: Hocam artık bizim fotoğraf makinelerimiz var, anında onlarca fotoğraf çekebiliyoruz.

E.Ç: Ne güzel işte. Her şey kolaylaşmış.

R.S: Evet hocam! Ama ne yazık ki artık insanlar sadece kendi resimlerini çekiyor.

E.Ç: Allah Allah? İnsanlar kendilerini zaten biliyorlar, neden çevreyi çekmiyorlar?

R.S: Çünkü başkaları da bilsin istiyorlar. Artık gezerken anı yaşamak yerine, onu başkalarına göstermek çabası var.

E.Ç: Üzüldüm doğrusu!

2019 Güney Kutbu

E.Ç: Aman yarabbi buralar nere?

R.S: Güney Kutbu hocam!

E.Ç: Benim zamanımda böyle bir yer olduğundan haberimiz bile yoktu.

R.S: Hocam doya doya bakalım. Bir daha bulamayız.

E.Ç: Neden?

R.S: Eriyor artık.

E.Ç: Neden eriyor?

R.S: İnsanlar havayı kirletiyor. Zararlı gazlar yüzünden dünya ısınıyor.

E.Ç: Seninle buluşmaya gelirken ben de gördüklerime inanamadım.

R.S: Ne oldu hocam?

E.Ç: Nerede yürüsem yerlerde çöpler gördüm.

R.S: Ne yazık ki hocam o çöplerin büyük kısmı binlerce yıl yok olmayacak.

E.Ç: Anlamıyorum yahu! Artık herkes dünyayı kolayca gezebiliyor. Bütün bu güzellikleri gördükçe daha çok üzerine titremek gerekmez mi? Bu teknoloji insana pek yaramamış anlaşılan.

R.S: Hocam siz yani atalarımız ne kadar doğru demiş; Teknoloji icat oldu, mertlik bozuldu.

E.Ç: Dinimiz analarımızı kutsal sayar. Tabiat da bizim anamız. Ama şimdiki insanların ona hiç saygısı kalmamış!

R.S: Hocam siz bizden 400 yıl önce yaşadınız ama bizden 1000 yıl ileridesiniz.

E.Ç: Estağfurullah!

R.S: Merak ediyorum, şimdiki olanaklar sizde olsa kim bilir bize neler anlatırdınız, ortaya ne eserler koyardınız?

E.Ç: Olanak önemli değil. Eğer içinde gezgin ruhu varsa seni hiçbir engel durduramaz!

R.S: Biliyorum hocam. Siz o zamanki zor şartlara aldırmadan 51 yıl dünyayı dolaşmışsınız.

E.Ç: Evet. Önce İstanbul ve çevresini gezdim.

R.S: Ne güzel! Önce yaşadığınız yerden başlamışsınız dünyayı gezmeye.

E.Ç: Kendini bilmeyen başkasını anlayamaz evlat.

R.S: Sonra da Anadolu ve Kafkasya’ya gitmişsiniz!

E.Ç: Ardında Suriye, İran, Irak’a gittim. Derken kendimi Rusya, Balkanlar, Avusturya’da buldum.

R.S: Saydığınız yerlerin hepsine ben de gittim. Ama ben kimi zaman uçağa bindim, otobüse bindim. Ama siz nerdeyse tüm bu yolları yürüdünüz.

E.Ç: Evet, Kimi zaman at üstünde, kimi zaman tabana kuvvet dünyada gezmediğim yer kalmadı.

R.S: Sizdeki azmin dünyada eşi benzeri yok hocam!

E.Ç: Estağfurullah.

R.S: Hac için Hicaz, Mekke ve Medine’ye gitmişsiniz.

E.Ç: Onu da yaptık Elhamdülillah!

R.S: Hocam herkesin bir gezgin olma hikayesi vardır.

E.Ç: Evet.

R.S: Benim için her şey iş için Tayvan’a gitmem ile başladı. Sonra da gezmek rüyam oldu.

E.Ç: Ne güzel!

R.S: Siz ise gördüğünüz bir rüya üzerine gezmeye başlamışsınız.

E.Ç: Doğrudur.

R.S: Rüyanızda kimi gördünüz?

E.Ç: Rüyamda Peygamber Efendimizi gördüm. Yüzü o kadar güzel, o kadar heybetliydi ki birden hıçkırarak ağlamaya başladım. Önce Resulullah’ın elini öptüm, sonra bir büyükten ne istenmesi gerekiyorsa onu yaptım. ‘Şefaat ya Resulullah’ diyecektim, fakat heyecandan dilim sürçtü, şefaat yerine ‘seyahat ya Resulullah’ dedim. Benim bu dil sürçmem Peygamber’imizin hoşuna gitti ve tebessüm ederek ‘Şefaatim hak, seyahatin de mübarek olsun‘ dedi. Ben de, Peygamber’imizin şefaatini aldığımı düşündüm, seyahat müsaadesi de aldığım için dünyayı gezmeye başladım.

R.S: Gezgin olmak biraz da kader sanırım.

E.Ç: Hem kader, hem azim! Sizler artık 10 saatte dünyanın bir ucundan bir ucuna gidilebiliyorsunuz. Ama ben o yıllarda 10 saatte İstanbul’dan Bursa’ya gidemiyordum!

R.S: Önünüzdeki zorlukları hayal bile edemiyorum. Ben de İstanbul’dan yola çıktım! Avrupa üzerinden Rusya’ya girdim. Sadece trenle Moğolistan, Çin oradan Özbekistan’a döndüm. Toplam 22 bin kilometre tren yolculuğu yaptım. 41 tren değiştirdim. Dünyanın en uzun tren yolculuğu oldu!

E.Ç: Aferin evlat, benden sonra bayrağı devralan birilerini görmek çok güzel.

R.S: Teşekkür ederim hocam.

E.Ç: Ama dünyayı yürüyerek de gezdin değil mi?

R.S: Evet hocam.

E.Ç: En yorucu olanı ama en zevkli olanı da o, değil mi?

R.S: Evet hocam.

E.Ç: Yürümeden gezgin olunur mu hiç! Gezginlik alın teridir, emektir! Çünkü dünyayı görmek, kültürleri görmek herkese nasip olmaz, onu hak etmek gerekir.

R.S: Hocam eğitim de gerekir değil mi?

E.Ç: Tabii ki! Sağ olsun babam bana çok iyi bir eğitimi aldırdı! 7 yıl medrese eğitimi aldım. Sonra saraya Enderun‘a devam ettim.

R.S: Orada dil bilgisi, gramer ve hat dersleri görmüşsünüz.

E.Ç: Bunları bilmeseydim bütün bu gezdiğim yerlerden 147 dilden kelimeler toplayamazdım.

R.S: Bir sürü dil biliyormuşsunuz.

E.Ç: Evet. Arapça ve Farsça öğrendikten sonra Rumca da öğrendim. Hatta biraz Latince de biliyorum.

R.S: Maşallah hocam, müzikten de anlıyormuşsunuz.

E.Ç: Evet zamanın en büyük musikişinaslarından musikiyi öğrendim.

R.S: Hocam bu kadar bilgi olmanıza rağmen yaşadıklarınızı ve gözlemlerinizi yalın ve duru bir dille halkın anlayacağı şekilde anlatmışsınız.

E.Ç: Her şey halkı anlamak, halka karışmak için evlat. Halktan kopuk gezgin olur mu hiç!

R.S: Hocam zaten yazılarınızda sadece gözlemleriniz yok. İnsanla dair her şey var.

E.Ç: Çünkü ben sadece kendim için kayıt tutmadım. Benden sonraki araştırmacılar okusun, incelesin, yorumlasın istedim.

R.S: Gezip dolaştığınız yerlerde sadece halkla görüşmekle kalmamışsınız. O bölgenin kayıtlarını ve sicillerini incelemişsiniz.

E.Ç: Gezgin olmak aynı zamanda araştırmacı olmak demek. Gezip dolaştığım yerlerin yöneticileriyle, bölgenin ileri gelenleriyle de sohbet ettim. Edindiğim her bilgiyi ölçüp biçerek yazdım.

R.S: Gezilerde önemli mektuplar götürmek ya da savaşa katılmak gibi çeşitli hizmetlerde de bulunmuşsunuz.

E.Ç: Tüm cihanı gezsem de memleketimin yeri her zaman başkadır. Vatanım için başka ülkelerdeki gezilerimde devlet büyükleriyle yakınlık kurdum.

R.S: Hocam hem gezmişsiniz, hem de ülkenize hizmet etmişsiniz.

E.Ç: Elbette evlat. Her gezinin amacı sonunda eve  dönmek değil mi!

ALINTILAR:

“Hiç düşündün mü, neden bütün gezginlerin mutlaka bir lakabı var? Çünkü insan gezdikçe, gördükçe değişiyor, başka biri oluyor.”

“Artık herkes dünyayı kolayca gezebiliyor. Bütün bu güzellikleri gördükçe daha çok üzerine titremek gerekmez mi? Bu teknoloji insana pek yaramamış anlaşılan.”

“Yürümeden gezgin olunur mu hiç! Gezginlik alın teridir, emektir! Çünkü dünyayı görmek, kültürleri görmek herkese nasip olmaz, onu hak etmek gerekir.”

“Ben sadece kendim için kayıt tutmadım. Benden sonraki araştırmacılar okusun, incelesin, yorumlasın istedim.”

“Zaten her gezinin amacı sonunda eve dönmek!”

Rüyamda Peygamber Efendimizi gördüm. Yüzü o kadar güzel, o kadar heybetliydi ki birden hıçkırarak ağlamaya başladım. Önce Resulullah’ın elini öptüm, sonra bir büyükten ne istenmesi gerekiyorsa onu yaptım. ‘Şefaat ya Resulullah’ diyecektim, fakat heyecandan dilim sürçtü, şefaat yerine ‘seyahat ya Resulullah’ dedim. Benim bu dil sürçmem Peygamber’imizin hoşuna gitti ve tebessüm ederek ‘Şefaatim hak, seyahatin de mübarek olsun‘ dedi.”

 

Buna da Göz At

Close
Close