Kültür - Sanat
Kimsenin Yazamadığı Söz: Bu Da Geçer Ya Hu’nun Hikâyesi

Osmanlı’nın her yerinde; kahvehanelerde, duvarlarda, tabelalarda o söz yazılıydı. Hayat felsefesini yansıtan ve tarihten günümüze kalan o cümle: Bu da geçer ya hu! Bu cümlenin doğuş hikâyesi biraz ilginç, bir o kadar da ilham verici…
Osmanlı’nın Dar Günleri
“Bana Öyle Bir Söz Bulun Ki…”
“Bana öyle bir söz bulun ki, bu dertlerin, bu acıların, bu sancıların arasında onu okuduğumda umutsuzluğum gitsin, tasam bitsin, acım dinsin. Sonra mutlu olduğumda yine onu okuyayım, rehavete kapılmayayım, dünya nimetlerine tamah etmeyeyim, saltanat makamının, tahtımın gücüyle aslımı, insanlığımı unutmayayım. İşte bu sözü, bir yüzüğe yazdırayım, her gördüğümde, neşemde ve hüznümde bana aynı etkiyi yapsın.” Diye emreder.
Bunun üzerine herkes padişahın istediği bu sözü aramak için seferber olmaya başlar.
Yüzük Ustaları, Âlimler, Şairler, Edipler…
Bir sonraki durak âlimler olur. Ancak âlimler “Biz tek sözle hem umutsuzluğu, hem mutluluğun rehavetini giderecek, hem de yüzüğe yazılacak kadar kısa bir sözü bulamayız. Bu şairlerin, ediplerin işidir.” Der.
Sonrasında nice şairler, edipler, işi kitap-kalem olanlar… Kim ne yazarsa yazın Sultan 2. Mahmut’un isteğine yaklaşamamış.
Derviş Gözüyle…
Derviş, durmuş, düşünmüş; gördüğü, geçtiği hayatlardan, diyarlardan geçmiş, gönlüne inmiş ve o tılsımlı sözü söyleyivermiş: “Bu da geçer ya hu!”
“Öyle Bir Yaz ki Ey Hattat!”
Bu Da Geçer Ya Hu!