Kültür - Sanat
İçimizdeki Tüm Aylaklıkların Romanı Aylak Adam’dan Aylaklık Üzerine Alıntılar
Bir romanı yıllarca hatta asırlarca yaşatan nedir? Bu kadar fazla romanın yazıldığı, bu kadar fazla kitabın basıldığı çağımızda, bir romanı diğerlerin önüne çıkaran nedir? Kurgu? Akıcılık? Empati? Toplum duyarlılığı? Roman ne zaman kendini tamamlar?
Bu sorulara herkes farklı farklı yanıtlar verebilir. Ancak büyük ihtimalle Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam romanını okuyan herkesi bir odaya alsak tek bir konuda en başından mutabık olunmuş olur: Aylak Adam, bizden parça!
Aylak Adam romanında tek görevi aylak aylak gezmek olan bir adam, C. anlatılıyor. Tam adını asla öğrenemeyeceğimiz karakterin her bir anına okur da dâhil ediyor. Ancak bu öyle bir dâhil olma ki yalnızca 50 sayfanın sonunda okur gözü hayatı C.’nin gözlerinden görüyor. Aylak Adam, her gün evinden çıkıp akşama kadar birini arıyor. Onun tek görevi bu: aramak! Aradığı şeyi bulana kadar karşılaştığı her basit olay, her minik detay onda bir anlam arz ediyor. İnsanlardan kaçıyor. Toplumu çoktan görmezden gelmiş bir Aylak Adam o. Mesleğini soranlara “aylağım ben” diyor, eğer bir garson ona daimi müşterisi gözüyle bakarsa o kafeye bir daha gitmiyor. Ait olmama, herkesleşmeme, bayağılaşmama çabası bu. Peki, bu Aylak Adam neden böyle? Geçmişinde ne taşıyor? Her gün sokaklarda birilerini takip ederek neyi arıyor? Tüm bunların cevabını spoiler vermemek adına kitaba bırakalım. Ancak şurada anlaşalım ki, hepimizin içinde yatan aylak adamların birleşmesi sonucu ortaya çıkmış bir karakter C. O, toplumun bir ürünü. Beynimizin içinde defalarca döndürdüğümüz kelimelerin, kendimize bile itiraf edemediklerimizin, takıntılarımızın, bağlılığımızın, hiçbir şey yapmama isteğimizin ürünü. Aylak Adam, toplumun br araya gelerek oluşturduğu bir gerçek. Belki de bu sebeple bu kadar çok sevildi. Yusuf Atılgan, C. Karakterini oluştururken büyük ihtimalle analiz gözlüğünü takmış bütün çevresini gözden geçirmişti. Çıkarımları, analizleri, tespitleri ise aslında hepimizin farkında olup bilerek sustuklarıydı.
Hâlâ Aylak Adam okumadıysanız bu detaylar üzerine mutlaka okumalısınız, diyerek sizi Aylak Adam’ın aylak cümlelerine bırakıyoruz:
Alışkanlık-Rahatlık
“Bir örnek yazılar yazmak, bir örnek dersler vermek, bir örnek çekiç sallamaktı onların iş dedikleri. Kornasını ötekilerden başka öttüren bir şoför, çekicini başka ahenkle sallayan bir demirci bile ikinci gün kendi kendini tekrarlıyordu. Yaşamanın amacı alışkanlıktı, rahatlıktı.”
İnsanları yalan söyledikleri zaman dinlemeyi severim. Olmak istedikleri, olamadıkları “kişi”yi anlatırlar.
Kelimeler…
“Nasıl kolayca söyleyiveriyor bunu. Sevmek! Kelimelere herkes kendine göre bir anlam, bir değer veriyor galiba. Bu değerler aynı olmadıkça iki kişi iki ayrı dil konuşuyorlarmış gibi olmuyor mu?”
“Acelem yok benim, biliyorsun. Bir gün sana dünyada dayanılacak tek şeyin sevgi olduğunu öğreteceğim.”
Tutunanlar…
“…Dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz. Tutunacak bir şey olmadı mı insan yuvarlanır. Tramvaydaki tutamaklar gibi. Uzanır tutunurlar. Kimi zenginliğine tutunur; kimi müdürlüğüne; kimi işine; sanatına.”
Bence insanın adı onunla en az ilgili olan yanıdır. Doğar doğmaz, o bilmeden başkaları veriyor. Ama yapışıp kalıyor ona. Onsuz olamıyor.
Sinemadan Çıkmış İnsan
“Çağımızda geçmiş yüzyılların bilmediği, kısa ömürlü bir yaratık yaşıyor. Sinemadan çıkmış insan. Gördüğü film ona bir şeyler yapmış. Salt çıkarını düşünen kişi değil. İnsanlarla barışık. Onun büyük işler yapacağı umulur. Ama beş-on dakikada ölüyor. Sokak sinemadan çıkmayanlarla dolu; asık yüzleri, kayıtsızlıkları, sinsi yürüyüşleriyle onu aralarına alıyorlar, eritiyorlar.”
Ayrıntılar…
Belki de bütün sıkıntıların sebebi bu. Belki paranın kendisi değil de sayısı önemlidir. İnsanların yaşamasında önemli olan ayrıntılar değil mi? Ayrıntısız yaşayan yalnız bitkler. Azotlu, sulu, klorofilli, güneş ışıklı bir yaşama. Biraz da hayvanlar. At, aşacağı kısrak topalmış, kemikliymiş aldırmaz. Genen de yem yediği ahırın, çifte koşulduğu tarlanın yolunu ayırır. Köpekler, görmeye alışmadıkları bir çeşit giysi giymiş insana havlarlar. Ya insanlar? Onların yaşamında her şey ayrıntı. Önemli olan yemek değil, yenece yemeğin çeşididir; giysi değil, giysinin çeşidi. Günlerin adı bile… Belli günlerde belli yaşamaları vardır. Pazar günleri pazarlık yaşamalarını kuşanırlar, çarşambaları çarşambalık! Hep ayrıntılar! Paranın sayısı gibi. Güler’in mavi gözlü oluşu gibi.”