İbn-i Sina Haftası’nda İbn-i Sina’ya Dair Her Şey | Özçekim
1. SayıKültür - Sanat

ibni Sina Haftası’nda İbni Sina’ya Dair Her Şey

Doktorların doktoru denildiğinde aklınıza Hipokrat geliyorsa acilen İbn-i Sina ile tanışmanız gerekiyor demektir. Olağanüstü bir zekaya sahip olan İbn-i Sina henüz 10 yaşındayken hafızlığı bitirdi. İlk tahsilini babasının yanında aldı ve babasıyla Buhara’ya göç ettiler. Burada felsefe, geometri, matematik gibi pek çok ilmin doruk noktasına ulaştığını görünce, genç yaşta, başta dil, akaid, felsefe ve matematik olmak üzere birçok alanda eğitim aldı.

17 Yaşında Sultanın Hayatını Kurtardı

Buhara Sultanı Nuh Bin Nasr Samani’yi ölümcül bir hastalıktan kurtaran İbn-i Sina, öğrenmekten yorulmadı ve Sultan tarafından Saray Kütüphanesinin müdürlüğüne atandı. 18 yaşındayken tüm kütüphaneyi yalayıp yutmuştu. Öğrenmeyi tek bir dalda ilerletmedi, birçok koldan ilim olarak addedilen her şeye saldırdı. Abdullah Natili’den mantık ve felsefe ile birlikte Öklid’in elementlerini, hatta Batlamyus’un El-Mecisti isimli eserini tahsil etti. Bu ilimler onu astronomi alanında çok ileri bir seviyeye taşıdı. Hocası Buhara’dan ayrıldığında, o kendi başına metafizik ve felsefenin tüm alt dallarında araştırmalar yapıyordu.

Tüm Dünyaya “TIP” Dedi

Hemen her alanda bilgi sahibi olan İbn-i Sina, tüm dünyaya tıp ilmini öğreten kişidir. Hala çocuk sayılabilecek bir yaşta tıp ile ilgili çalışmalar yapmaya başladı fakat henüz kimse, onun bütün dünyayı etkileyecek bir hekim olacağını bilmiyordu. Ebu Mansur Kameri ve Yahya Bin İsa gibi ustalardan iyice ders aldıktan sonra hekimliğini ilan etti.

İşte bu olay, kendisinden sonra tüm dünyayı 600 yıl boyunca derinden etkileyecek hekimin doğuşu oldu. Üzerinden 1000 yıl geçmiş olmasına rağmen, saygın üniversitelerde kitapları ders olarak okutulmaktadır. Böyle bir insanın yaşamış olmasının verdiği şaşkınlığı, 5000 yıl da geçse, üzerimizden atmak pek zordur.

Gündüzleri Okudu, Geceleri Yazdı; Sonuç 250 Kitap!

O, 57 yıllık yaşantısında 250 eser yazdı. Binlerce kitap okudu, yüzlercesini ezbere biliyordu. Felsefe, psikoloji, metafizik, ahlak, tıp, kimya, matematik, astronomi, dil bilgisi, müzik, tabiat, fıkıh ve şiir gibi alanlarda ustalık eseri kitaplar yazdı.
Eserleri arasında seçim yapmak zordur muhakkak. Fakat “El-Kanun Fi’t-Tıp” isimli beş ciltlik kült, abidevi ve devasa kitabı, onun en bilinen yapıtı oldu. Gençliğinde kaleme aldığı 18 ciltlik “Kitabü’ş-Şifa” isimli kitabını da anmadan geçmemek gerek. Mantık, tabiiyyat, ilahiyat ve riyazata dair derlemelerden oluşan bu eser, İslam tarihinde ilk defa felsefe ilminin ansiklopedisi olma görevini üstlenmiştir.

Tıbbın Kanununu Yazsam Yeniden

İbn-i Sina tıp tarihini tek kitabıyla değiştirdi değiştirmesine ama yankıları dünyanın dört bir yanından asırlar boyunca duyuldu. Sadece El-Kanun, bir milyon kelimeden oluşuyordu. Eserleri Latin dillere tercüme edilerek yüzlerce baskı yaptı. Valladolid Üniversitesi gibi birçok üniversite, İbn-i Sina’ya saygı duruşu niteliğinde kürsüler kurdu. Kitabında birçok hastalık ve teşhisini özel olarak ele aldı. Sadece bir ciltte yüzlerce ilaç tarifi verdi. Doğal hastalıklardan, bedensel alerjilere, ateşli hastalıklardan cerrahi müdahale gerektirenlere kadar hemen her alanda bilgiler verip tıp dünyasının önderi oldu. İnsan anatomisini de bu eserinde ele alan İbn-i Sina, döneminin ötesinde çizimlerini de kitabına koydu. İskelet dediğimiz kemik sistemini dahi o dönemde eksiksiz çizmeyi başardı.

Teşhis Mucidi, Tespitlerin Efendisi!

İbn-i Sina yaşamı boyunca çok sayıda hastalığın teşhisini koydu. Kanın işlevi, akciğer hareketleri, diyabette idrardaki şekerin varlığı karaciğer rahatsızlıklarını hatta kızıl ve sarılığı en doğru şekilde tespit ve teşhis etti.

Dalak, böbrek, mesane ve nicesinin fizyolojisinin kolay etkileneceğini de yazan İbn-i Sina, yeri geldiğinde dönemindeki tıp fikirlerine karşı da çıkmıştır: Beyin gibi yumuşak dokuların, kemik gibi sert dokuların iltihap kapamayacağı iddiasını reddeden ilk hekim olmuştur. Bin yıl evvelden, tüm dünyaya “Bunlar da iltihaplanır” demiştir.

İnsan vücudundaki kemik sayısını, beyinde tümör oluşabileceğini, kırık ve çıkıkların teşhis ve tedavi yöntemlerini eksiksiz anlatmıştır. Cilt alanından kanser hücrelerine varıncaya dek somut çalışmalar sürdürmüştür.

Nabzın damarların hareketiyle oluştuğunu söyleyen bilge hekim, bu hareketleri sınıflandırmış ve cinsiyete, yaşa, uykuya hatta ruhsal bozukluklara göre bile nabız hareketlerinin değişebileceğini de eklemiştir. Kalbin kapakçık sisteminden oluştuğu fikrini ortaya atmış, cerrahi müdahalelere yön vermiştir.

Göze dair tespitlerini de anlatmadan geçmemek gerek. Döneminde gözün dört kastan oluştuğu fikri hüküm sürse de bunu reddetmiş, retinanın önemine vurgu yapmış ve gözün altı kastan oluştuğunu öne sürmüştür. Göz ile burun arasındaki kanalı ilk tespit eden kişi olmakla birlikte gözbebeklerinin hareketini bile en doğru şekilde açıklamıştır.

Bazı Buluşları

Mikrobu tarif ederek belki de bütün hastalıkların köküne inmiş, döneminin ötesinde bir fikir olarak bundan kaçınmayı salık vermiştir.

Arıtma cihazı fikrini ortaya atmış, suyun filtrelenerek mikroplardan arındırılabileceğini iddia etmiştir. Ayrıca suyun en azından önce kaynatılıp sonra içilmesini önererek ishal ve benzeri hastalıklardan sakınılabileceğini söylemiştir.

Bazı hastalıkları sadece ilaçla değil, ruhi, manevi bir tedavi de uygulayarak yenmek gerektiğini söylemiş; vücudun maddi gücünün ancak manevi bir güçle tamamlanacağını eklemiştir.

Pansuman tedavisine öncü yenilikler getirmiş, yaraların iltihap kapmadan hızla temizlenmesi için gereken tüm şartları eksiksiz anlatmıştır. Bugün hala o yöntemleri temel alarak pansuman yapmaktayız.

Bazı rahatsızlıkları civa yardımıyla tedavi ederek dönemindeki hekimleri şaşırtmış, damara direkt verilen şırıngayı icat ederek herkesi kendine hayran bırakmıştır. Ağır cerrahi operasyonlarda hastayı uyuşturarak tarihe geçmiştir. Buz torbası gibi ani müdahale ekipmanları üretmiş, çağdaşlarının her zaman bir adım önünde olmuştur.

Yarım Doktor Candan, Yarım Hoca imandan Eder

Tarihin en başarılı hekimi olan İbn-i Sina gerçek bir tıpçıydı. Fakat hayatının son döneminde felsefeye ağırlık verdi ve bu alanda teoriler üretti. Ona göre felsefe iki kısımdı: Nazari ve Ameli. Yani teorik ve pratik… Teoride tabiat, matematik ve metafizik alanlarını işlerken; pratik alanda ise ahlak, ekonomi ve siyaset bilimlerini işledi. Eflatunculuğa yeni bir bakış açısı getirdi ve çağdaşları tarafından “Yeni Eflatuncu” olarak anıldı.

Vahiy inancı, peygamberimizin hadisleri ve ruhun mahiyetini, yunan filozofların bakış açısıyla yorumlamaya kalkması, onu itikat esaslarından uzaklaştırdı. Ölümden sonra dirilmeyi dahi bu yöntemle açıklamaya kalkınca İmam Gazzali’nin de içinde bulunduğu birçok alim, onun delalete düştüğünü söyleyerek, kitaplarına tashihler yapıp uyarılarda bulundu. Özellikle Gazzali, Tefahütü’l- Felasife ( Felsefenin Tutarsızlığı) eserinde her ne kadar İbn-i Rüşd’ün Tefahütü’l-Tefahüt (Tutarsızlığın Tutarsızlığı) isimli kitabını önceden cevaplamış olsa da diğer felsefecilerin de korkulu rüyası oldu. İbn-i Sina da bu kitaptan yirmi maddelik bir deklarasyonla payını almış oldu.

Hiç Durmadı; Sırada Fizik, Kimya ve Jeoloji Var

Felsefe alanında daha ileri gitmeyen İbn-i Sina, kimya ve fizik alanında çalışmalar yapmaya başladı. Sonsuzluk, ışık ve ışık hızı, hareket, ısı, kuvvet ve sürtünmeye dair yüzlerce teori üretti. Aristo’nun fırlatılan nesnelerin hareketine dair teorilerini tümüyle çökertti. İslam dünyasında çok tartışılan Transmütasyon (maddenin başka maddeye dönüşmesi) için onlarca deney yaparak bu teorinin yanlışlığını da ispat etmiş oldu.

Jeoloji alanında çalışmalarını yoğunlaştıran İbn-i Sina, yeryüzü şekillerinin iklime bağlı olduğu fikrini ortaya attı. Rüzgârı, yağmuru, akarsuları inceledi ve bu konuda iki dev eser yazdı. Zelzele hadisesinin tümüyle magma tabakasıyla ilgili olduğunu bilim dünyasına armağan eden kişi yine kendisiydi.

Bir Kıssa

Bir gün İbn-i Sina, mahiyetindeki gençlerden birine sorar: “Allah kâinatın neresinde?”
Cevval bir genç, sorunun amacını anlar ve güzel bir cevap verir: “Hocam biz hekimiz. Ruh, vücudun neresinde sorusunu bile yanıtlayamıyoruz. Sen hekimlerin hekimisin, bu soruya sen cevap ver, biz de senin sorunu yanıtlayalım.”

Sığır Olduğunu Düşünen Adam

İbn-i Sina öyle hastalarla uğraştı ki anlatmaya ömür yetmez. Fakat en ilginçlerinden biri de kendisini sığır zanneden hastasıydı. Bir gün, saygın bir adam sığır olduğunu ilan etti. Kurbanda kesilmek istedi. Ahali büyük hekimin kapısını çaldı. İbn-i Sina adamı görünce söylediği şey şu oldu: “Bu hayvan hakikaten sığırdır. Lakin kesilmesi caiz değildir. Zira zayıf düşmüş, beslenmemiş. Bir sene boyunca et ve yeşilliklerle besleyin, seneye kurbanda keselim.”

Bunu duyan sığır adam, önüne ne konulursa yemeye başladı ve bir yıl sonra artık sağlığına kavuşmuştu. O eski halini ne kadar anlatsalar da hatırlamadı.

Buna da Göz At

Close
Close