4. SayıKültür - Sanat
Hayallerinden Vazgeçmeyerek Binbir Zorluğa Göğüs Germiş ve Adını Tarihe Bırakmış 6 Sanatçı

*Bu yazı Özçekim dergisi, Sana Özel Sayısı (4. Sayı)’nda yayımlanmıştır.
Hayallerinizin üstünü imkânsızlıklar çizdiğiniz zamanlar olmuştur. Zorluklar, başarısızlıklar, engeller; umduğunuz gibi gitmeyen her şey… Size bir haberimiz var! Hani o çok severek dinlediğiniz şarkı var ya… Başucunuzdan ayırmadığınız o kitap, okumaya doyamadığınız o şiir, hayran olduğunuz o tablo… Onların hiçbiri çok güzel şartlarda, aydınlık günlerde ortaya çıkmadı. Hiçbiri üretilir üretilmez milyonlara ulaşmadı, ayakta alkışlanmadı. Sadece o eserlerin sanatçıları pes etmeyip üretmeye daima devam ettiler. Hayat, etkinin tepkisini daima geri ödedi. Onlar, şimdi sanatın yapıtaşları… Oysa en başında hepsi, dikenli yolları aşmıştı. Hiçbiri en yüksekten başlamadı. Gelin, onların zorluklarla başlayıp zirveye tırmanan ilham dolu hikâyelerine birlikte bakalım:
1-) “Satmaz!” Dediler: J.K. Rowling
Harry Potter’ın yazarı J.K. Rowling; ilk Harry Potter kitabı çıkmadan üç yıl önce büyük sıkıntıların eşiğindedir. Eşinden yeni boşanan ve bebeğine bakmakla yükümlü olan yazar; devletten yardım alır. Tam 90 bin kelimeden oluşan ve ilk kitabı olan Harry Potter and The Philosopher’s Stone’u bir bilgisayara dahi sahip olmadığı için eliyle yazar. Eliyle yazdığı 90 bin kelimelik kitabı binbir umutla yayınevine götürdüğünde de aldığı cevap şaşırtıcıdır. Tüm dünyada satış rekorunu yakalayan ve filmleriyle de herkesin hayal dünyasında taht kuran Harry Potter‘ı J.K Rowling, ilk kez yayınevine gönderdiğinde “Fazla kalın ve pahalı, satmaz!” cevabını alır. Kitap, onlarca defa reddedildikten sonra kitabı küçük bir yayınevi basmaya karar verir. Bunun sebebi ise yayınevi sahibinin sekiz yaşındaki kızının kitabı çok sevmesidir. Rowling bugünse tüm dünyada rekor kıran, herkesin çok sevdiği Harry Poter kitap serileri ve filmlerinin yazarı. Okurları, kurduğu bu fantastik dünya için ona minnettar. Kendisi başarıyı şöyle özetliyor: “Bize aslında kim olduğumuzu gösteren şey, yeteneklerimizden çok tercihlerimizdir.” “Yeteri kadar cesursanız, her şey mümkün.”
2-) Sadece 78 Dolar Kazandı: Van Gogh
O, şimdi tüm dünyanın en çok tanıyıp resimleri karşısında hayranlık duyduğu ressam olabilir. Ancak yaşarken yalnızca tek bir tablosu satar ‘Arles’te Kızıl Üzüm Bağı’. Üstelik bu resmin fiyatı yalnızca 78 dolardır. 1700 sahipsiz resimle birlikte bu dünyadan göçen Van Gogh, tüm hayatı boyunca yoksulluk ve zorluk çeker. Son günlerini ise bakıma muhtaç geçirir. Durumu kendi de anlamış olacak ki, “Resimlerimin satmadığı gerçeğini değiştiremem. İnsanlar zamanla resimlerimin, üzerinde kullanılan boyadan çok daha değerli olduğunu anlayacaklar.” diye açıklar. Yazdığı mektuplardan birinde de: “İnanıyorum ki günün birinde bir kafede resimlerimle kendi sergimi açmanın yolunu bulacağım.” der. Yine de hiç duraksamadan sabahtan akşama kadar resimlerini çizmeye, kurutmaya devam eder. Geriye 1700 sahipsiz resim bırakan Van Gogh’un yaşarken resimlerinden kazandığı para: 78 Dolar. Öldükten sonra kazandığı para ise: 82 Milyon 500 Bin Dolar. O, şimdi tüm dünyanın tanıdığı, tabloların genç ressamlarca örnek alındığını bir idol ressam…
3-) Satılamayanlar: Oğuz Atay
Şimdi postmodern edebiyat deyince hepimizin ilk aklına gelen ve kitapları tüm Türkiye’de okunan Oğuz Atay’ın ilk kitabı TRT Yarışmasında derece almış ve bu sayede basılabilir. O dönemde kitabı çok okunmaz, raflarda tozlanmaya yüz tutar. Çok kalın olduğu için ilk baskısı iki cilt yapılan Tutunamayanlar’ın ikinci cildi depoya terk edilir, satışı başarısız olur. “Oyunlarda Yaşayanlar” isimli oyunu yazıp Kenter Tiyatrosu’na oynanması için götürdüğünde oyun beğenilmez. Ancak karakterlere olan inanç ve azim, Tutunamayanlar’ı da Oğuz Atay’ın tüm eserlerini de zamanla bir başyapıt haline getirecektir. Oğuz Atay bunu göremese de Tutunamayanlar, 100’e yakın baskı yapacak, Tutunamayanlar’ın karakteri Olric; sosyal medyada fenomen olacaktır.
4-) Köy Köy Gezdi: Neşet Ertaş
Abdallık geleneğinin son temsilcilerin olan Neşet Ertaş, çok erken yaşlarında annesini kaybeder. Annesini erken yaşta geçiren tüm çocuklar gibi onun hayatı da zorlu olacaktır. Elindeki tek yeteneği olan sazını kullanmayı düşünür. Eline sazını alır ve köy köy dolanarak saz çalıp türkü söylemeye, geçimini böyle geçirmeye çalışır. Daha sonrasında ise düğünlerde çalmaya başlar. Bu esnada yalnızca 12 yaşındadır. Sonrasında İstanbul’a gelecek ve hepimizin kalbini tekleten o türküleri okuyup sonsuzluğa kalacaktır. Sizce Neşet Ertaş, küçük bir çocukken sazını ve mendili üzerindeki paraları toplarken türkülerinin milyonların diline dolanacağını düşünmüş müydü? Düşünmemişse bile sazına duyduğu sâdıklıkla zaman-mekân fark etmeden çalışması onu milletinin ozanı yapmıştır.
5-) Ankara Soğuğunda Paltosuz: Mehmet Akif Ersoy
İstiklal şairimiz Mehmet Akif Ersoy, hayatının her yerinde yoksulluğu tatmıştır. İstiklal Marşı’nı yazdığı dönemde sırtında paltosunun olmadığı, Taceddin Dergâhı’ndan Meclis’e paltosuz yaya olarak gittiği söylenir. Şair, Ankara soğuğunda paltosuz yürümüş ve bundan hiç gocunmamıştır. Öyle ki yine İstiklal Marşı’nı yazdığı ve Taceddinn Dergâhı’nda kaldığı dönemde bir gece ilham sancısıyla uyanınca kâğıt arar, bulamayınca aklındaki mısrayı duvara kazımaya başlar. Hiçbir zorluk, imkânsızlık; onun satırlarının önüne geçememiştir. Şimdi, dilden dile dolaşan şiirleri ve konu vatan olunca hep bir ağızdan okunan İstiklal Marşı ile Mehmet Akif; attığı her adımla da “istiklal şairi” sıfatını hak ettiğini kanıtlamıştır.
6-) Masada Yazar, Cephede Onbaşı: Halide Edip Adıvar
Milli mücadele döneminin güçlü kadını, kalemiyle tarihten günümüze bir köprü… Halide Edip Adıvar da çok zorlu süreçlerde sanatını icra eder ve üretir. Balkan Savaşları’nda gönüllü hastabakıcılık yapan Adıvar’ın ömrü; savaşın, mücadelenin ortasında oradan oraya savrulmayla geçer. Dağılmaya yüz tutmuş bir imparatorlukta sanat yapmak her ne kadar zorlu bir süreç olsa da Halide Edip Adıvar, üretmekten bir an olsun vazgeçmez ancak öncelik vatanındır. Öyle ki Halide Edip Adıvar, vatanı için Onbaşı unvanı alarak cepheye bile gitmiştir. Zorlukların, mücadelenin sanatını bırakmasına izin vermeyen yazar, sanatın sadece kâğıtta değil; cephede de olduğunu kanıtlayarak ve kalemiyle bir milletin kurtuluşunu sonsuzluğa taşıyarak olmayanı oldurmuş “Milli mücadele kadın yazar”ı olarak tarihe ve edebiyata adını kazımıştır. O şimdi Türk Edebiyatı kadın yazarlarının öncüsü, roman sanatının nadide kalemidir.