4. SayıKültür - Sanat
Antik Çağdan Günümüze: Sanatın Zaman Tüneli
*Bu yazı Özçekim Sanat Özel sayısında yer almıştır.
“Büyük bir sanatçı bir örnek yaratır, hayatsa onu kopyalamaya ve popülerleştirerek yeniden üretmeye çalışır.”
Oscar Wilde
MÖ 10.000
İnsanın Başlangıcı Sanatın Başlangıcı
İnsan için sınır yoktur. Yapılabilecekler bir sonsuzluk içerisinde birbirini izler. İnsanoğlu dünya serüveninde yapabileceklerinin geniş ufkunu keşfettiği günden buyana da daima üretmeye devam etmiştir. Değiştirip, dönüştürebilen, yorumlayabilen ve keşiflerini geleceğe aktarabilen insanın en fazla üzerinde durduğu nokta ise “ifade etme” olagelmiştir. Tarihin ilk çağlarından bugüne kadar ifade ediş şekilleri türer, değişir, dönüşür. Kuşkusuz sanat da temelde bu ifade ediş çabasından doğar. İnsanın; tarihin farklı dönemlerinde, farklı etkenler içinde gelişen duygularını, düşüncelerini, yaşadıklarını, gerçeği ya da hayalleri ifade çabası içinde ulaştığı en güzel ve en estetik noktada sanat vardır. Bu yüzden sanatın başlangıcı, insanın başlangıcıdır. Mağara duvarlarına kazınan ifadelerse hem yaşamın hem de sanatın başlangıcı kabul ediliyor. Acaba ilk insan neleri ifade etmek isterdi?: Bulunduğu coğrafyayı, çevresinde gördüklerini, karşısına çıkan zorlukları, doğanın ona sunduklarını veya doğadan mücadele ederek aldıklarını… Nitekim tüm bunlar insan yaşamına dair izlere rastlanan ilk yerleşim yerlerinde rastladığımız ifadeler olarak ortaya çıkıyor. Bu izler nerede mi? Yanı başımızda. Karain ve Beldibi mağaraları, insanın ilk izlerini bizlere sunuyor. Bugün yaşadığımız coğrafyanın bize sunduğu bir armağan olarak dünya tarihi açısından ilk insanın Anadolu’da yaşadığı kabul ediliyor. Yazının henüz icat edilmediği bu dönem hakkında çok az şey biliyor olsak da Paleotik ve Neolotik çağlara dair izler, bizlere sanatın en primitif halinin bu dönemde ortaya çıktığını gösteriyor. Mağara duvarlarına kazınan izler dışında araç ve gereç kullanma becerisinin gelişmesiyle ortaya çıktığı tahmin edilen tanrıça heykelleri gibi eserler de sanatın dini özellik taşıdığını düşündürüyor. Böylece ilk sanat eserleri ilk insanın yaşamının en merkezine koyduğu inançlarıyla şekilleniyor. Sanatta inanç etkisi öyle güçlü bir etki ki serüveni uzun yıllar devam ediyor…
MÖ 700- MS 500
Antik Çağın Doğusu
Neolitik çağın ardından artık daha gelişmiş ve boyutlu sanat eserlerini görebileceğimiz Antik çağ başlar. Bu dönemde her topluluk yaşadığı coğrafyanın ona sunduğu imkânları keşfetmiş ve etkili şekilde kullanmaya başlamıştır. Günümüz sanatının temeli olan medeniyetler bu çağda yaşar. Bu çağın ardından gelecek tüm medeniyetler Antik Çağ sanatını halen daha hayranlıkla izlemekte ve takip etmektedir. Bu dönemin sanatı, başta kâğıt ve yazı olmak üzere çok önemli icatların yaşamlarımıza girmesini de sağlayan bir dönem olmuştur. Dönemin hâkim medeniyetlerine yakından bakarsak karşımıza ilk olarak Mısır Medeniyeti çıkar. Nil nehrinin verimli toprağı ve kireç taşı Mısır sanatının gelişmesini sağlamıştır. Özellikle ikonografi bu medeniyette çok gelişir. Üç boyutlu dev heykeller ve piramitleriyle hala izleri görülebilir. Dönemin en meşhur eseriyse 2. Ramses’in karısı Nefartari’nin mezarıdır. Hemen yanı başında yer alan Mezepotamya ise bu kez Dicle ve Fırat Nehirlerinin sunduğu verimden faydalanır. Burada da Sümer ve Asur gibi dünyaya yön veren büyük medeniyetler yaşar. İştar Kapısı, Ziggurat Tapınağı ve Babil Kulesi Mezepotamya antik çağının en önemli eserleridir.
MÖ 700- MS 500
Antik Çağın Batısı
Bu kez Girit’ yol alalım; En meşhur kralları Minos ve onun mitleri Antik yunan ve Roma sanatına yön vermiştir. Ardından gelen Antik Yunan özellikle plastik sanatların geliştiği bir medeniyet olarak karşımıza çıkar. Yunan heykelleri Mezopotamya tanrı heykellerinden farklı olarak gerçekçidir. İnsanın mükemmelliğine duyulan inançla kusursuz bir insan figürü heykellerde hayat bulur. Antik Yunan’da siyasi etkenlerle başlayan Helenizm devri sanatı da etkiler. Bu kez mükemmellik algısı yerini kusurlu gerçekliğe terk eder. Helen çağında kısalık, küçüklük yaşlılık da heykellere yansır. Ardından gelen Antik Roma, bu kültürün bir devamı olur. Bugün Roma’da yer alan Colosseum, antik sanatın zirvesidir. Türkiye bu medeniyetlerin yayıldığı bir coğrafya olarak Antik döneme ait pek çok kente sahiptir. Efes, Truva ve Bergama gibi antik kentler, bu dönemin Türkiye’deki izlerinden bazılarıdır.
MS 500-1300
Avrupa’nın Karanlığı Doğu’nun Aydınlığı
Ortaçağ’da Avrupa sanatı darbe alır. Kavimler göçü sonrasında Avrupa artık feodalitenin etkisine girmiştir. Bu dönemin Avrupası için artık sanattan bahsedilemez. Bugün Sanat Tarihine dair pek çok kaynak, Ortaçağ sanatını dinin baskısı altında yaşanmış bir Karanlık Çağ olarak adlandırarak tarihte bir boşluk bırakır. Ancak aynı dönemde başka bir din gelmiş geçmiş en büyük medeniyetlerin kurulmasını sağlıyordur. Nitekim ortaçağ, İslam medeniyetinin bilim, teknik ve sanatta zirveye ulaştığı bir dönem olmuştur. İslam’ın görsel sanatlara karşı mesafeli duruşundan dolayı heykel ve resim gelişmez ancak dönemin yüksek kültürü kendini mimaride gösterir. Emevilerden başlayarak kurulan İslam Devletleri, geniş bir coğrafyada büyük eserler verirler. Dönemin ilk büyük eseri olan Şam Emeviye Camii, ardından gelen İslam Mimarisini etkilemiş bir eseridir. Emeviler döneminin sanatta en ileri giden toplumu ise İber Yarım adasında kurulan Endülüs Emevileri olur. Kurtaba Camii ve ardından gelen El-Hamra sarayı, görenleri büyüleyen, ince işçilikli muhteşem eserlerdir. Kuşkusuz İslam mimarisinin yıldızı bu yapılar olmuştur. Türklerin kurduğu büyük devletler İslam Sanatına da büyük hizmetler verir. Asya’da Timur ve ardından gelen Uluğ Bey döneminde Semerkand ve Buhara gibi muhteşem şehirler meydana gelir. Karahanlılardan başlayarak art arda kurulan Gazneliler, Harzemşahlar, Selçuklular ve Osmanlı devletleri döneminde camilerin yanı sıra han, hamam ve kervansaraylar ile özellikle mimari de büyük eserler ortaya çıkar. Osmanlı döneminde başta mimari olmak üzere hat, minyatür ve şiir gibi alanlarda büyük sanatçılar büyük eserlere imza atar.
1300 – 1700
Rönesans’a Doğru
Avrupa’da sanat kilisenin etkisindeydi. Sanat yalnızca kilise için, kiliseye üretilen tek müşterisi kilise olan bir alandı. Bu yüzden dönemin sanatını anlatırken yalnızca kiliselere yapılan gravürler önümüze çıkıyor. Bu yüzyılların başında Avrupa Sanatı kimi zaman Kuzey ülkelerine yüzü döner, kimi zaman roma sanatını sürdürür. Örneğin Romenesk sanatı Normen ve roma sanatının sentezinden doğar. Ardından gelen Gotik dönem, Romenesk döneminin kabalığını daha ihtişamlı eserlere bırakır. Bu dönemin en ünlü eseri Milano Katedrali’dir. 14. Yüzyıl ise sanatta yeni bir dönem başlatacaktır. O güne kadar sanatın tek müşterisi kiliseyken artık birkaç zenginleşen aile ile birlikte sanat, bireysel müşteriler tarafından da talep görmeye başlar. Bu durum sanatı özgürleştirecektir. Dönemin bilgi ve akıl anlamında getirdiği değişim Rönesans’ı meydana getirir. Rönesans, yaşamın odak noktasını Tanrı’dan insana kaydırır. Bu süreç sanatta da yeniliklerin başladığı bir dönem olur. En önemli sanatsal gelime ise Bruneleschi tarafından keşfedilen resimde linear perspektif olur. Artık resim perspektif gibi çok önemli bir işlevi yerine getirmeye başlar. Perspektifin en güçlü temsilcisi ise döneme damgasını vuran Leonardo Da Vinci’dir. Bu dönemde sanat tarihine adını kazımış Michalengelo, Rafello gibi çok ünlü sanatçılar yetişir. Ardından İtalya’da gelişen Barok dönemi gelir, bu sanat için oldukça karışık bir dönemdir, birbirinden farklı eğilimler görülür. Rokoko ise Fransa’da gelişen bir sanat akımı olarak Barok dönemin devamıdır. Bu çağ, çok önemli bir icat ile birlikte değişime uğrayacaktır o da fotoğraf makinası
1700-1900
Fotoğrafın İcadıyla Sanatta Yeni Dönem
Gözün gördüklerini kaydetmenin artık yeni bir yolu bulunur. Üstelik görülen her şeyi kusursuz bir biçimde iki boyutlu bir yüzeye doğru perspektifle aktarabilecektir. İlk kez 17. Yüzyılda geliştirilse de 1900’lü yılların sonlarına doğru artık yaşamın içine hızla giren fotoğraf makinaları, günlük hayatın içinde yer almaya başlar. Fotoğrafın icadı görsel sanatlarda umulmadık değişimlere yol açar. Artık fotoğraf varsa mükemmel resmin anlamı nedir ki? Bu durum artık sanatta daha özgün bir sürecin başlangıcı olur. Modern Dönem Sanatı artık başlamıştır. Modern dönemin öncü akımı Empresyonizm olur. O güne kadar yalnızca önemli kişiler ve mühim anlar resmedilirken empresyonistler örneğin bir çiftçiyi resmedebilir üstelik kaba fırça darbeleriyle, bol canlı renklerle ve detaylara takılmadan… Van Gogh dönemin en bilinen empresyonist ressamlarındandır. Emprestyonistlerin sıradanlığa yaptığı vurguya bu kez sembolistler karşı çıkarak “Resim mutlaka bir anlama sahip olmalıdır” der ve sembolik ifadelerin resme girdiği dönem başlar. Bu dönemi en iyi anlatan tablo ise Edvard Munch’un Çığlık adlı tablosudur.
1900-1950
Savaş ve Sanat
O güne kadar resim sanatının geldiği noktaya ressamlar artık başkaldırmaktadır. Resmi daha da mükemmel ve gerçekçi hale getiren perspektif bu kez reddediliyor, boyutlar birbirine kenetleniyordur. Dönemin en önemli isimlerinden Picasso, bu geçiş sürecinin tarihi bir kanıtıdır adeta. Onun resimleri gerçekçi manzaralar, mükemmel portrelerden evrilerek kübizme doğru yol alır. Kübizm de artık tüm boyutlar tek bir düzleme kübik formda yansımaktadır. 20. Yüzyılda yaşanan bilimsel gelişmeler de sanatı etkiler. Örneğin Freud ve Einstein gibi bilim insanlarının ortaya koyduğu fikirler o güne kadar bilinen her şeyi sorgulayan bir toplumun oluşumunu sağlıyor. Örneğin Freud’ın psikanalizime yönelik çığır açan fikirler ortaya koyduğu bir dönemde insan psikolojine ve hatta bilinçaltına yönelen sürrealist ressamlar da doğuyor, Salvador Dali ve Frida Kahlo bunun en belirgin örneği. Bu dönemin sanatında anlam arayışı, eserden çok esere bakan insanın rolüne önem veriyordu. Bu döneme dair önemli bir diğer akımda Dadaizm. 1. Dünya Savaşı döneminde Protestocu bir Fransız sanat akımı olan Dada, saçmalığın içindeki bir anlam arayışı olarak tanımlanabilir. Bilimsel gelişmeler kadar siyasi gelişmeler de sanatı derinden etkiliyor. Dönemin sonlarına geldiğimizde 2. Dünya Savaşı sonrasında yaşanan yıkım sanatın adeta gerçeklik duygusundan kopmasına neden olacaktır.
1950’den Günümüze
Geleceğin Sanatı
2. dünya savaşından sonra hayatın her olanında olduğu gibi sanat da etkilenmiştir. 1950’lerden itibaren toparlanmaya başlanmasıyla da yeni sanat anlayışları kendini gösterecektir. Bbu dönemde ön plana çıkan ve günümüzde de pek çoğu varlığını sürdüren bazı akımlara yakından bakalım: Post Modernizm bu ağın önemli ir kavramı olarak karlımıza çıkıyor. Fütürizm ve Dadaizm gibi sanat akımlarının felsefelerinden ilhamla doğmuş ve modern üstü/modern ötesi şeklinde tanımlanan bir kavram olarak tanımlanır. Postmodernizm, modern sanata bir karşıt tavır geliştirerek sanat eseri ile izleyici arasındaki ilişkiyi yeniden anlamlandırmaya çalışan bir sanat akım olmuştur. Dünyada yaşanan gelişmelerin yarattığı karmaşıklıktan sıyrılarak mükemmelliği en yalın olanda arayan Minimalizm de son dönemin önemli akımlarından biridir. 1950’lerde hayatımıza giren Pop- Art, performasn sanatı, grafiti gibi pek çok sanat yöntemi görülür. Ardından gelen nispeten daha ağdaş sanat anlayışları ise çoğunlukla teknoloji ile ilişki içindedir. Dijital çağ sanatı artık dünya sanatına hâkim olmaya başlamış durumda. Ancak 2. dünya savaşından günümüze uzanan sanat anlayışını en doğru şekilde yorumlamak için aradan uzun yıllar geçmesi gerekir. İçinde yaşadığımız çağı kategorize etmek mümkün olmaz. Şu an yaşanan toplumsal olaylar, teknolojik gelişmeler hatta siyasal ve ekonomik düzeyde yaşananlar dahi her zaman olduğu gibi günümüz sanatını da etkileyecektir. Sanat geçmişte olduğu gibi yakın günümüzde de değişim halinde ve buradan da geleceğe kim bilir hangi isimlerle taşınacak. Ancak kuşku yok ki sanat insan var oldukça hep var olmaya devam edecek…