
*Bu yazı, dergimizin 2. sayısında yer almıştır.
Zaman her yerde ve
Her şeyin içinde.
Zaman her yerde ve
Acem’de ve Çin’de.
Kime kaçsam ondan;
Ha yakın, ha ırak?
Kime kaçsam ondan;
Ya sema, ya toprak…
Zaman nerede?
Saatlerde mi, takvimlerde mi?
Çalar saat mi her gün güneşi doğduran?
Takvimden kopan yaprak mı bir günü daha batıran?
Yoksa o da bir fani mi, tıpkı bizler gibi…
Zamana hükmetmenin imkânı yok. Her gün güneş doğacak, mevsimler gelip geçecek, yıllar birbirini kovalayacak. Uygarlık tarihi boyunca insanlar işte bu hükmedemedikleri zamanı en azından anlayabilmeyi dilediler. Doğaya karşı hazırlıklı olabilmenin tek yolu zamanı öğrenmekten geçiyordu. Bunun için dünyanın farklı medeniyetleri farklı yöntemler geliştirdi. Ancak hepsi için zamanı öğrenmenin ilk adımı dünyayı gözlemlemekti. Gökyüzü, doğa, güneş, ay ve yıldızlar acaba zaman hakkında bir bilgi verebilir miydi?
MÖ 4000 Güneş Saati
Gölgelerin Gücü Adına
İnsanoğlunun zamanı bilmeye yönelik ilk çözümü doğanın döngüsünü gözlemlemekle gerçekleşti. Soğuğun ve sıcağın hissedilmesi, tabiatın yeşermesi, ağaçların çiçek açıp meyve vermesi, ekim zamanı ve hasat zamanından yola çıkarak yıl döngüsünü ve mevsimleri bulmuşlardı. Ancak, gittikçe daha küçük zaman birimlerini ölçme ihtiyacı ortaya çıkıyordu. Zamana dair ilk ipuçları elbette güneşte saklıydı. Işıklarıyla yeni günü başlatan da bitiren de güneş olduğuna göre zamanın bilgisini de o taşıyor olmalıydı. Böylelikle güneşin hareketlerini ölçebildiğinde zamanı da ölçebileceğini düşündü insan. Ona bu bilgiyi sağlayacak olansa gölgeler oldu. Gölgelerin hareketini takip ederek bir gün içindeki süreyi bölmeyi başardılar. Milattan Önce 4.000 yıllarında Mısırlıların, güneşin belli zamanlarda doğup battığını keşfetmesiyle güneş saati Mısırlılar tarafından icat edilmiş oldu. Güneş saati, Dik duran bir cismin yerdeki bıraktığı gölgenin boyuna göre zamanı gösteren bir prensibe sahipti. Yatay olarak yere konulan taş bir tablanın ortasına yerleştirilen dikey bir çubuğun, taş tabla üzerine düşen gölgesinin hareketinden günün saatleri hesaplanıyordu. Artık zamanın bilgisi keşfedilmişti.
MÖ 2000
Su Saatleri
Güneş saati zamanı ölçmenin günümüzde dahi en güvenilir yolu. Ne var ki bu saat geceleri ve bulutlu havalarda işe yaramıyordu. Mısır, Ortadoğu ve Mezopotamya gibi güneşi bol bölgelerde daha çok kullanılmış olsa da güneş kaybolduğunda zamanı ölçmek imkânsız hale geliyordu. Bu durum insanları yeni keşiflere zorladı ve ortaya çeşitli saatler çıktı. Bunların başında da su ve kum saatleri geliyor. Su saatinin, M.Ö. 2000-1900 yılları arasında hüküm sürmüş bulunan XII. Firavun sülâlesi hükümdarlarından birinci Ammenemes tarafından bulunduğu sanılmaktadır. Su saatlerinde, iç bölümünde saati gösterecek bir ölçekle donatılmış bir kap su ile doldurulur ve alt kısmındaki delikten su akardı. Ancak, farklı mevsimlere göre değişen saat uzunluklarını ayarlayabilmek asla kolay olmadı. Su saatleri Yunan Uygarlığında da önemli bir yere sahip. Etimolojik anlamı “su hırsızı” olan “klepsydra” ismini verdikleri su saatleri, M.Ö. 4. ve 5. yüzyıllarda adeta Atina’nın mahkeme salonlarıyla özdeşleşmişti. Davacının ve davalının konuşma sürelerini belirlemek için kullanılırdı. Hatta bu su saatleri, Sokrates idama mahkûm edildiğinde de oradaydı…
330-520
Kum ve Ateş Saatleri
Kum saati ve ateş saatleri uzun yüzyıllar boyunca insanlara zamanı ölçmek için yardımcı oldu. Kum saati, çok ince bir delikle birbirine bağlanan iki cam hazneden oluşurdu. İnsanlar, 330’lu yıllarda bu cam haznelerde yer alan kumun ince delikten aşağıdaki hazneye akışı süresinde zamanı ölçmeye çalışmışlardır. Kum saati; gemilerde, kiliselerde, oyun ve çeşitli yarışmalarda kullanıldı. Saati belirtmek yerine daha çok kısa zaman dilimlerinin ölçülmesinde kullanılan kum saatinin bu eksikliği onun işlevselliğini azaltmaktaydı. Üstelik kum taneciklerinin aynı boyutlarda olmaması, zamanı ölçmekte yeterince güvenilir olmamalarına neden oluyordu. Kum yerine, ince mermer tozu ya da iyice dövülerek pudra haline getirilmiş yumurta kabuğu gibi farklı maddeler denenmiş olsa da ihtiyaçları karşılayamamıştı. Mum saatleri de kum saatine yakın dönemlerde ortaya çıktı. Yandıkça boyu küçülen mumun gölgesinin, arkasındaki işaretlere denk gelmesi ile ya da tükenen yağın içi görünebilen bir kap içerisinde birikerek saatin belirlenmesi sağlanırdı. İlk kullanım yeri belirlenememekle birlikte mum saatlerinin You Jiangu adlı Çinli bir şairin şiirinde bahsedilmektedir. Şairin yaşadığı 520 senesi mum saatlerinin o tarihlerde kullanıldığını hakkında bilgi veriyor.
1090
İlk Mekanik Saat
Zamanın bilgisi, ne kumda ne de sudaydı. Hiç biri ihtiyacı karşılayabilmiş değildi. Güneş ise bize yalnızca sınırlı bir vakitte bilgisini sunuyordu. Çağ hızla ilerliyor, insanoğlu her gün yeni keşiflerle yaşamını dönüştürüyor olsa da zamanın bilgisi hala tam olarak çözülememişti. Gelişen tekniklerde şimdi sıra enerjinin kullanımına gelmişti. Pek çok alete hayat verebilen enerji, bize zamanı söyleyebilecek miydi? Bu enerji, mekanizmanın belli bir düzen içerisinde hareket etmesini sağlayabiliyordu. Böylelikle ortaya çıkan mekanik saatler, bir mekanizmanın ucundaki ip ya da kadran ile belli sayıları göstererek insanlara zamanı anlatıyordu. İlk mekanik saatlere Çin kaynaklarında rastlamaktayız. 1090’da Su Sung adındaki ünlü bir Çinli “Hsiang Fa Yao” adlı kitabında mekanik saat hakkında bilgilerden söz etmektedir. Su Sung’un saati su ile işleyen bir kule saatidir. Saat başlarında, buçuklarda ve çeyreklerde pencerelerden çeşitli tasvirler görünürdü. İlk dönem mekanik saatlerde insanların saate bakarak anlayacağı işaretler göstermek yerine saati bildirmek esas alınmıştı. Bir ses, tokmak, çan ya da sembollerle saat bildiriliyordu. Su Sung’dan sonra 12.yy’da Türkiye’de El Cezeri, su ile çalışan muhteşem mekanik saatler geliştirdi. Fil saati başta olmak üzere geliştirdiği saatler ile modern anlamda mekanik bilimine öncülük etti.
1344
Akrep ve Yelkovan Neden Sağa Döner?
İlk mekanik saatler, yalnızca saati bildirme işlevi gördüğü için akrep ve yelkovan henüz hayatımızda yoktu. 1344 yılında günü 24 saatlik dilimlere bölen ve ilk kadranı yani akrep ve yelkovanı kullanarak günümüzdeki saati tasarlayan Giovanni di Dondi oldu. Bu saat, Milano’da bulunan Saint Gottard kilisesinin saatiydi. Bu gelişmeyle birlikte Avrupa şehirlerinde mekanik saat kuleleri yayılmaya başladı.
Peki ya akrep ve yelkovan neden sağdan sola dönüyordu? Bunun cevabı saati ilk bulan toplumların imzasını taşıyor. İlk güneş saatinin keşfedildiği Mısır’da konum gereği güneş doğduğunda gölge batıda oluşuyordu. Güneş yükseldikçe gölge kuzeye yani sağa doğru hareket ediyordu. Yani güneş saatinin gölge hareket yönü tıpkı bugünkü akrep ve yelkovanın oluşturduğu saat yönünde hareket ediyordu. Bu düzen akrep ve yelkovanın da ilhamını oluşturdu. Hatta bu dönüş hareketinin adı bile “saat yönü” olarak anılır oldu.
1880
Zamanın Göreceliği
19’ncu yüzyıl insanların seyahatlerinin süresi ve mesafesinin, kendinden önceki çağlara göre görülmemiş ölçüde katlandığı bir dönemdir. Telgraf ve trenin uzun mesafelerle kısa sürede ulaşım ve iletişimi mümkün kılması, insan türünün tarihte ilk defa ‘zaman farklılığını’ hissetmesine sebep olur. Zira bir ülkeden bir ülkeye yürüyerek ya da atla gidilen zamanlarda zaman farklılığını hissetmek mümkün değildi.1876’da İrlanda’da bir yolcu, trenini kaçırdı. Küresel saatin öyküsü de işte böyle başladı. İskoç doğumlu Kanadalı bilimci Sandford Fleming, biletindeki saatin yanına yanlışlıkla ‘AM’ yerine ‘PM’ yazılması nedeniyle trenini kaçırmıştı. Treni kaçıran bir bilim insanı olunca, saat mevzusunda bir misyona soyundu. O günlerde hızla büyüyen zaman farklılığının önemine dünyayı ikna etmeye karar verdi.
1884
Zamanda Küreselleşme
Küresel çağın başlamakta olduğunun işaretlerinden biri de saatlerle ilgilidir. Ülkelerin zamanı ölçmede kullandıkları yöntemler farklıydı. Örneğin Osmanlı’da o günlerde iki tip zaman hesabı kullanılıyordu. Biri, günün gece yarısından gece yarısına sürdüğü Frenk saati, diğeri ise günün güneşin batımından güneşin batımına kadar sürdüğü Türk saatiydi. 19’ncu yüzyıl başında ABD’de nerdeyse her şehrin kendi saati vardı. Bu da 400’e yakın saat bölgesi demekti. 1884 yılında 25 ülkeden 41 delege, ‘Uluslararası Meridyen Konferansı’ için Washington DC’de bir araya geldi. Peki başlangıç meridyeni hangisi olacaktı? En büyük rekabet Paris ve Londra arasında yaşandı. Dünyanın süper gücü olan Britanya İmparatorluğu’nun Greenwich Kraliyet Gözlemevini saat olarak baz alındı ve sonuçta buradan geçen meridyen başlangıç meridyeni olarak kabul edildi. İşte Greenwich Mean Time (GMT) insanlığın yaşamına böyle girdi. Bugün Greenwich’in başlangıç meridyei seçilmesinin bilimsel hiçbir sebebi yok. Greenwich, küresel dünyanın hâkimini saatler üzerinde gösteren bir simge adeta.
2015
Akıllı Saatler
Günümüzde saatler sadece saati göstermekten çok daha öteye ulaştı. Kadranlı saatlerin sonrasında yayılan dijital saatler, akrep ve yelkovana gerek duymadan sadece rakamlar ile zamanı gösterebilmekteydi. Saati göstermekle kalmayan dijital saatler; takvim, kronometre vb. özelliklerde ilave edildi. Taşınabilir saatler, cep telefonunun yaygınlaşması ile önemini biraz da olsa kaybetti. Dünya, teknolojik açıdan her gün bir adım daha ileri doğru giderken, teknolojinin devleri, ürünlerini her yıl rekabet amaçlı kullanıcılara sunmaya devam ediyor. İşte bu açıdan en yeni teknolojik ürünlerden biri de akıllı saatler olarak göze çarpıyor. Henüz çok fazla yaygınlaşmamış olsa da kol saati şeklindeki telefonlar, taşınabilir saatlerin kullanımını büyük ölçüde düşürecek gibi görünüyor. Giyilebilir teknoloji ürünleri üzerinde çalışmalarını başlatan teknoloji şirketleri için akıllı saat ilk atılım alanlarından biri oldu. Samsung, Apple Watch bu anlamda pazar payının büyük kısmını elinde tutuyor. Saatlerin işlevleri bugün çok çeşitlendirildi. Telefon konuşması yapabildiğiniz, fotoğraf çeken, ses kaydı yapan, ısı ölçen, tansiyon ölçen, adım sayan, deniz dibinde çok derinlerde bile su almayan gibi birçok fonksiyonu üzerinde toplayan saatler artık hayatımızda. Artık saat, bir saatten daha fazlası…