2. Sayı
Yıldızların Efendileri!
Yıldızların Efendileri
“Ben her kişinin kendi çalışmasında yapması gerekeni yaptım: Öncekilerin başarılarını minnettarlıkla karşılamak, onların yanlışlarını ürkmeden düzeltmek, kendisine gerçek olarak görüneni gelecek kuşağa ve sonrakilere emanet etmek.”
Biruni
Karanlık çağ aslında hiç de karanlık sayılmaz.
Doğudan Hint ve Çin, batıdan ise Yunan bilimsel birikimlerinden alınan mirasın,
onların çok daha ötesine ulaştığı bir dönem nasıl karanlık addedilebilir ki?
Bu dönemde yetişen pek çok bilim insanı bilimin günümüze kadar uzanan ışığı oldular.
Matematik, fizik, tıp, felsefe ve en çok da astronomi bu dönemde aydınlık fikirlerle yeşerdi.
Onlar bu aydınlığın efendileri,
Onlar Müslüman Astronomi Bilginleri…
Battani
İnsanlığın Yıldızlara Açılan Gözü
9.Yüzyıl | Harran
Battani’ni 9. Yüzyılın en önemli asrtromları arasında yer alıyor. Ancak onun yaşadığı topraklarda yıldızlara ilgi duyan yalnızca o değildi. Bölgede yaşayan Sabiiler’de yıldızlarla ilgileniyordu. Ancak önemli bir farkla; onlar yıldızlara tapıyor, Battani ise yıldızlarla ilmini aydınlatıyordu. Bir Müslüman olarak Battani için elbette yıldızlar, ilminin ışığıydı. Ona yıldızların dilini anlatacak olansa Rakka’da kurduğu gözlemevi oldu. Burada 887-918 tarihleri arasında çağları aydınlatacak gözlemler yaptı. Gözlemevinde güneş ve ayın görünür çaplarında yıl boyunca meydana gelen değişimleri yeniden ölçmeyi başardı. Onun uzun çalışmalarının meyvesi ise tam 489 yıldızı sınıflandırdığı Sabii Cetvelleri oldu.
Geçen Süre 1200 yıl
Hata Payı 2 Dakika
O, dünyanın yörünge eğimini bugüne çok yakın bir oranda hesaplamayı başardı. Bu hesap onu dünyanın güneş etrafındaki bir dönüşünü hesaplamaya götürdü. Buna göre dünya güneş etrafındaki bir dönüşünü 365 gün 5 saat 46 dakika 32 saniyede tamamlıyordu. Günümüzde yapılan ölçümler ise 365 gün 5 saat 48.77 dk. Battani, bundan tam 1200 yıl önce iki dakikalık bir farkla bir yılın uzunluğunu tespit etmişti.
Sinüs ve Kosinus Hesaplamalarının Mucidi
Bugün hala dünyanın en meşhur 20 astronomundan biri olarak gösterilen Battani aynı zamanda trigonometrinin mucidi. O, sinus ve kosinüs hesaplamalarını kullanan ilk bilgin olarak matematik alanın da da adını tarihe kazıdı.
Şanı Aya Ulaştı
Eserleri batı dillerine çevrilen ilk Müslüman bilim adamı olan Battani, batı dünyasında büyük önem gördü. Plato Tibirnitus tarafından 1116 yılında De Motu Stellarum olarak Latince’ye çevrilen 57 bölümden oluşan El-Zij es-Sabi ( Sabii Yıldızları) adlı eser Avrupa astronomisinde büyük bir etki bıraktı. Modern dünya, Battani’ye bilim dünyasına katkılarından dolayı Ay’daki bir bölgeye onların Battaniye verdiği isim olan “Albategnius” ismini verdi. Kopernik de, Kopernik Devrimi’ni başlatan De Revolitionibus Orbium Coelestium adlı kitabında Battani’ye olan minnetini dile getirmiş ve birçok yerde ondan alıntılar yapmıştır.
Belhi
40’ından Sonra Bilim Adamı Oldu
9.Yüzyıl | Afganistan
787 yılında Belh’te doğan Ebu Maşer el Belhi, çağları aşan bir bilim insanı olsa da aslında bilime olan ilgisi çok geç yaşta başlamıştı. Hatta o, aynı dönemde yaşadığı felsefeci Kindi ve bazı bilim adamlarını da bilimsel uğraşlarından ötürü eleştiriyordu. Ancak 47 yaşından sonra matematik ve astronomiyle ilgilenmeye başladı. Adeta ‘hiçbir şey için geç değil’ sözünü kanıtlarcasına bilimde büyük başarılara imza attı. Böylece kendisini şöhrete kavuşturan astronomi ve astrolojiye merak sararak günümüzde tüm dünyanın tanıdığı bir isim haline geldi.
Med Cezir’in Babası
Belhi’nin bilim dünyasında tanınmasını sağlayan en ünlü çalışması Med Cezir yani “Gel-git” olayını açıklaması oldu. Med Cezir, bir gök cisminin başka bir gök cismine uyguladığı kütle çekimi nedeniyle her iki cisimde meydana gelen şekil bozulmalarıdır. En çok bilineni, her bir ay gününde Ay ve Güneş’in göreli konumlarındaki değişmeler sonucu kütle çekimlerinde meydana gelen farklılıklar nedeniyle deniz seviyesindeki yükselme ve alçalmalardır. Bugün dünyanın farklı bölgelerinde önemli bir enerji kaynağına dönüşebilen med cezir hareketini bilimsel olarak ortaya koyan Belhi, bilime yaptığı bu katkıyla adını da tarihe kazıdı.
Batı Dünyasına Yol Gösterdi
Enlem derecelerinin uzunlukları üzerine de çalışmalar yapan Belhi’nin bu çalışmaları, astronomik coğrafya konusunda Batı’ya ışık tut¬tu. Lâtince’ye tercüme edilmiş eserlerinin arasında en meşhur olan “Kitab’ül Medhal ile ilm-i Ahkâm ün Nücum” adlı kitabında, birçok astrolojik teoriler ortaya attı. Onun, gerek med-cezir ile ilgili, gerekse enlem derecelerini hesaplama konusundaki açıklamaları, astronomik coğrafyada Avrupa’ya yol gösterdi. İlim tarihi araştırmacılarından olan Prof. Dr. Philip K.Hitti, Ebu Ma’şer için, “Gel-git olayının prensip ve kanunlarını Avrupa’ya öğreten, bu konu¬daki teoriyi ilk defa ortaya atan kişi” diye yazmıştır. Belhi bugün hala Batı dünyasının Albumasar ya da Apomasar adıyla tanınmaktadır.
İlk Kadın Mucit
Meryem İcliyye
10.Yüzyıl | Halep
Dünyanın ilk Müslüman Kadın Mucidi ve gökbilimcisi Meryem El İcliyye, Halep’te dünyaya gözlerini açtığında, sadece ömrü ile sınırlı kalmayacak çalışmalarıyla yüzyıllar sonrasını etkileyeceğini kuşkusuz ki bilmiyordu. Ancak o, mevcut olana yaptığı eklemelerle geliştirdiği usturlab sayesinde yüzyıllarca gökyüzünün rehberi oldu.
Yıldızlara Değen Kadın Eli
El-Usturlabi; olarak da bilinen El-İcliyye, ustaca yaptığı usturlaplarla yaşadığı dönemde oldukça dikkat çekti. Usturlabın ünü kolay taşınması, sezgisel ve esnek olmasından kaynaklanmaktaydı. Usturlabı geliştirdiği bu karmaşık yapılı icat Bağdat’ın idarecisi Seyfüddevle’nin dahi takdirini kazanmıştı. İcliyye bunun üzerine saraya davet edildi. Seyfüddevle’nin takdirini kazanmakla da kalmamıştı ve desteğini de almıştı. İmkânları geliştirildi ve saray hizmetinde istihdam edildi. Burada yönetimin sipariş ettiği usturlapları imal etmeye başladı.
Günümüzün Akıllı Saati
Meryem İcliyye, günümüzde saat, pusula, navigasyon cihazları başta olmak üzere; zaman, mesafe ölçümüne yarayan ve astronomik hesaplarda kullanılan pek çok cihazın atası olan Usturlab’ı geliştirerek çağlar aşan bir bilim insanı olduğunu gösterdi. Yaptığı usturlab ile gök cisimlerinin yüksekliğini ölçmeyi başardı. İcliyye, usturlaba eklediği yeni özellikler ile adeta çığır aştı.
Usturlap Nedir?
Usturlab, Güneş’in ve yıldızların konumlarıyla ve zamanla ilgili problemlerin çözümünde kullanılan astronomik bir alettir. Birçok astronomi probleminin çözümü için gerekli olan matematiksel hesaplamalarda kullanılır. İlk dönem basit usturlaplar Yunan medeniyetinde kullanılmış ancak en gelişmiş şekline İslam coğrafyasında kavuşmuştur. Adı Yunancada “yıldız” anlamına gelen “Aster” ve “almak, ölçmek, yakalamak, tutmak, anlamak ve kavramak” gibi anlamlara gelen “Lambanein” kökünden gelmektedir. Usturlap kelimesinin ortak anlamı; yıldızları anlamak için kullanılan bir alet, şeklinde kullanılabilir. Yıldız bulan, gökyüzündeki yıldızları ve diğer nesneleri bulmak ya da Güneş’in veya bir yıldızın konumundan yararlanarak zamanı belirlemek anlamlarında da kullanılabilir. Usturlap aynı zamanda gökyüzünün bir haritası ve astronomik problemleri çözen taşınabilir bir alettir. Usturlabın amacı, kullanıcısına bir yere özgü verilen zamanda ve yerde Güneş’in ve belli yıldızların konumunu göstermektir. Bu gösterme işlemi, usturlabın yüzüne gökyüzünün resminin çizilmesi ve yerlerinin kolayca bulunması için konumlarının işaretlenmesi ile yapılır.
Uluğ Bey
Tahtta Oturan Bilim Adamı
15. Yüzyıl | Semerkant
O, bir dönemin en güçlü hükümdarının yani Timur’un torunu.
Ancak onun adını evrensel kılan güçlü kan bağları değil güçlü bilim adamı kimliği oldu.
Babası Timur’un oğlu Şah Ruh olan Uluğ Bey, 13 yaşında iken Horasan ve Maveraünnehir eyaletlerinin valisiydi. 1446 yılında babasının ölümü üzerine hükümdar oldu. Ancak onun hükümdarlığı yıldızlara uzanacaktı.
Uluğ Bey’in Bilim İmparatorluğu
Uluğ Bey, savaştan çok kendisini bilime adamış bir hükümdardı. Sarayına zamanın bilginlerini topladı. İnceleme için Çin’e kadar heyetler gönderdi. Semerkant’ta o güne kadar yapılan en büyük rasathaneyi yaptırarak astronomi ilmi üzerinde çalıştı. Bu rasathane orta çağdaki astronomi bilgisini en yüksek düzeye ulaştıracaktı.
1000 yıl Hüküm Süren
Yıldız Haritası
Fen bilimleri ve astronomiye merakı, Uluğ Bey’i dünya tarihinin en büyük astronomlarından biri haline getirdi. Bunda en büyük pay sahibi olan eseri ise bir Yıldız Haritası olan Uluğ Bey Ziyc’iydi. O güne kadar yapılan rasatları tekrar gözden geçiren Uluğ Bey, 1437’de, büyük eseri Uluğ Bey Ziyc’ini ortaya koydu. Bu eserde 48 takımyıldız ele alınmış ve toplam 1018 yıldızın gökküresindeki görünen yerleri saptanmıştı.
Uluğ Bey’in Yıldızları
Batı İlminin Temeli Oldu
Astronomi ve astroloji çalışmalarında asırlarca kullanılacak olan bu çalışma, o zamana kadar yapılan bütün astronomi tablolarını hükümsüz bırakır. W.W Barthold bu ziycden şöyle bahsetmiştir:
“İlmin teleskop icad edilinceye kadar erişmiş olduğu en son derecesidir”
Batıya ulaştığında büyük kıymet gören bu esere ilk incelemeyi J. Greaves (Oxford), sonra T. Hyde (Oxford). F. Baily (Greenwich) vo E. B. Knobel (Washington) yapmış ve yayınlamışlardır. Uluğ Bey’in bu eseri 1665’te Oxford’da İngilizce ve 1853’te de Fransızca olarak basıldı ve batı astronomisinin kaynağını oluşturdu.
Ulugh Bey Catalogue Stars, adlı yapıtın yazarı E. Ball Knobel’in deyimiyle.
“Batlamyus’tan bu yana ikinci yüzyıldan 15’inci yüzyıla değin, özgün gözlemlere dayanan böyle hiç bir yıldız diziti yapılmadı. Onu ancak 1437’de Uluğ Bey başarmış oldu. Avrupa’da ise Ondan 200 yıl sonra bu tür diziti yapılmaya başlandı.”
İmparatorluğunun Sınırları Ay’a Ulaştı
Timur’un torunu Uluğ Bey, sınırlarını geliştirmek için savaş vermektense, bilimde ilerlemek için savaş vermiş âlim bir hükümdar oldu. Bugün tarihe gömülmüş pek çok hükümdarın ismi anılmıyor ancak onun bilim savaşı meyvesini verdi ve ünü önce tüm dünyaya sonra da Ay’a ulaştı. Beş ülkenin astronomlarından ve özellikle Ay’a uydu gönderen ülkelerin uzmanlarından oluşan bir komisyonun hazırladığı Ay Haritasında büyük bir kratere Uluğ Bey adı verildi.
Ali Kuşçu
Muhteşem ve Şerefli Oğul
15.Yüzyıl | Osmanlı
Semerkant’ın aydınlığını Osmanlıya taşıyan isim olan Ali Kuşçu, küçük yaşlardan itibaren Uluğ Bey’in sarayında ve çevresinde yetişti. Uluğ Bey’in bilginler topluluğunda o da yer aldı ve zamanın ileri gelen bilim adamlarından matematik ve astronomi dersleri gördü. Uluğ Bey’in özel ilgisi altında yetişen Ali Kuşçu zamanla ilmini artırmasıyla gün geldi Semerkant Rasathanesi’nin başına dahi geçti. Hatta Uluğ Bey’in meşhur Zîyc’i, Ali Kuşçu döneminde tamamlandı.
Hatta bu önemli eserin önsözünde Uluğ Bey, Ali Kuşçu’dan övgüyle bahseder ve ona şu kelimeleri layık görür; Ferzend-i Ercümendim, yani muhterem, şerefli oğlum…
Onun eserleri, gerek kendi döneminde ve gerekse daha sonraki devirlerde pek çok bilim adamı tarafından incelendi. Ali Kuşçu’nun çalışmaları başta Kopernik olmak üzere Avrupa matematik ve astronomi çalışmalarına da çok ciddi olarak etki etmiştir.
Fatih Sultan Mehmet ve Ali Kuşçu
Uluğ Bey’in ölümünün ardından Ali Kuşçu, 1469 yılında Tebriz’e yerleşir. O tarihte Akkoyunlular’ın idaresinde olan Tebriz’de âlim kimliğiyle büyük kıymet görür. Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan ile Fatih Sultan Mehmet arasında süregelen anlaşmazlıkların halledilmesi için Uzun Hasan tarafından bir dönem diplomatik bir görevlerde dahi bulunur. Bu görevle İstanbul’a gelen Ali Kuşçu, Fatih Sultan Mehmet tarafından da büyük bir merasimle karşılanır. Fatih Sultan Mehmet, ününü önceden duyduğu bu ilim insanına hizmetinde çalışması için teklifte bulunur. Ali Kuşçu’yu gündeliği iki yüz akça ile Ayasofya Medresesi’ne müderris tayin eder. Böylece Ali Kuşçu’nun Osmanlı yıları başlar.
İstanbul’da astronomi, matematik ve diğer fen ilimlerinde dersler veren Ali Kuşçu’nun buradaki en önemli faaliyeti bütün Osmanlı medreselerindeki ders programlarını düzenlemesidir. Bu hizmetleri Osmanlı ilim hayatına da büyük bir ivme kazandırır. Bugün İstanbul’da onun izini Fatih Camii minaresi üzerine de yer alan güneş saati çizelgesinde hala yaşamaktadır.
Takiyüddin
Osmanlının Yıldız Âlimi
16. yy Osmanlı
16. yüzyılın ünlü astronomu Copernicus, sinüs fonksiyonunu kullanmamış, sinüs, kosinüs, tanjant ve kotanjanttan söz etmemişti ama bir Türk bunların tanımlarını vermiş, kanıtlamalarını yapmış ve cetvellerini hazırlamıştı. O isim, döneminin en büyük astronom ve matematikçisi olan Takiyüddin’den başkası değildir. Takiyüddin, trigonometrik fonksiyonların kesirlerini, ilk defa ondalık kesirlerle göstermiş ve birer derecelik fasılalarla 1 dereceden 90 dereceye kadar hesaplanmış sinüs ve tanjant tabloları hazırlayarak ne kadar büyük bir bilim adamı olduğunu kanıtlamıştır. Onun matematikteki bu ustalığı yıldız hesaplamaları için Osmanlının ilk rasathanesini kurmasını sağlayacaktı.
“Rasathane Dilerum Sultanum”
1571 yılında Osmanlı Sarayı’na müneccimbaşı olarak atanan Takiyüddin, bir gün Sokullu Mehmet Paşa’nın da desteğini alarak dönemin padişahı 3. Murat’ın huzuruna çıkar. Osmanlı’ya Ali Kuşçu tarafından getirilen ve o güne kadar astronomi hesaplamalarında kullandıkları Uluğ Bey’in yıldız haritası “Ziyc’i” artık eskimiştir.
Takiyüddin: “Bir rasathane olsa” der,
“Sultanım o zaman tüm eksikleri giderir kendi yıldız haritamızı yaparız.”
İsteği kabul olur ve Tophane sırtlarına Osmanlı’nın ilk rasathanesi inşa edilmeye başlar. Takiyüddin bununla da kalmaz, gökyüzü gözlemleri için yeni hesap aletleri icat eder ve hatta bunları da kendi elleriyle imal ettirir. Nihayet 1575 yılında Dar-ü’r Rasad-ül Cedid yani Takiyüddin’in Rasathanesi kurulur.
İstanbul’un Rasat Yuvası
Takiyüddin bu yeni rasathanede büyük bir hevesle işe koyulur. Kurulan gözlemevi, zamanın en mükemmel araç ve gereçleri ile donatılmıştı. Büyük bir hızla çalışmalara baş¬layan gözlemevi 15 kişilik kadrosuyla bilimsel sonuçlar almaya başlar. Şehinşahnâme’de yer alan bir minyatür, bu hummalı çalışmaları gözler önüne serer. Rasathane odasında baş Râsıt Takiyüddin ve diğer Râsıtlar, aletleri kullanırken görülmektedir. Bu minyatürde görülen yer küresinin Takiyüddin tarafından yapıldığı söylenebilir.
Rasathanenin Hazin Sonu
Osmanlı’da bilimsel alanda en büyük atılım olan bu rasathane ne yazık ki hazin bir hikâyeye sahip. 1580 yılında Şeyhülislam Kadızade, İstanbul’da o günlerde yaşanan bazı felaketlerin sebebini Rasathane olarak gösterir. Ona göre Allah’ın gizli ilimlerini öğrenme gayreti bunlara sebep olmaktadır. İslam’ın bilime verdiği önem göz ardı edilmiştir. Bu yanlış bilgilerden oluşan karar üzerine rasathane denizden topa tutularak yıkılır. Tüm araç ve gereçleri ile birlikte, o güzel bilim yuvası yerle bir olur. Takiyüddin ise bu acıya ancak bir kaç yıl dayanır ve birkaç yıl sonra hayatını kaybeder.
İslam Biliminin Yenilgisi
Osmanlı Rasathanesi ile aynı dönemde Danimarka’da, Londra’da ve Paris’te de rasathaneler kurulmuştu ve Osmanlı rasathanesinin bilimsel olarak çok gerisinden gelmekteydirler. Ancak bu yıkım sonrasında batı rasathaneleri bir bir bilimsel çalışmalar ortaya koydu. Bu süreç devam edecek ve sonucunda Doğu ilmi Batının gerisinde kalacaktı.