2. Sayı
Bir Kosovalı ve Bir Kongolu Edirne’de…
İsmail Kasango
Çok Gezen mi Bilir Çok Okuyan mı?
Birbirine benzeyen günleri yaşamaktan sıkılmıştım. Ergin’e canım çok fena sıkılıyor dedim! Anlaşıldı sen yine gezmek istiyorsun dedi. Beni bu sefer nereye götürüyorsun diye sordu. Bu sefer uzak bir yere gitmiyoruz merak etme Kars’a falan gitsek yeter dedim. Ergin tam ağızını bozacakken “şaka şaka birkaç günlüğüne Edirne’ye gideceğiz. Merak ettiğim şeyler var” dedim ve durumu kurtardım. Ergin Kosovalı Kocaeli Üniversitesi’nde Mimarlık okuyor. Onunla gezmeyi severim çünkü sadece olaylara değil, insanlara ve farklı şeylere bakan bir insandır. Ben tarihi eserleri merak ederim oysa tarihi olayları. Gezmek için harika bir ikiliydik. Gezen mi okuyan mı, bilmiyorum ama işimi garantiye almayı unutmadım. Ergin çok okur bense çok gezerim. Win win… Hem gezenin hem okuyanın kazandığı bir gezidir bu.
Süleymaniye
Süleymaniye’yi görmek, okumak ya da izlemeye benzemez. Bu konuda tartışmasız okuyan değil, gezen bilir. Diğer Osmanlı camileri gibi sadece bir yapı değil. Çok mesaj ve mana içeren bir camidir. Ters lale onlardan bir tanesi. Eskiden bu yerin sahibi araziyi vermek istemedi. Arazi dediğime bakmayın. Bir lale bahçesiydi. Bu yeri vermem için camide bir lale motifi ekle dedi Mimar Sinan’a. Mimar Sinan bu isteğini kabul etmiş ama laleyi ters yapmış. Çünkü sahibi ters biriymiş. Ters ve küçük yapmış. Bence bu çok anlamlı bir şey. Hem bu adamın isteğini yerine getirmiş hem de egosunu ortadan kaldırmış oldu. Belki istemeden yapmış olabilir Mimar Sinan. Ama Mimar Sinan’dan öyle bir jest yapılması adamı bugüne kadar unutulmamasına sebep oldu. Tarihe yazdırdı resmen ismini.
İşin en güzel kısmı
Gezdik tozduk artık yemek yemeliyiz değil mi?
Ne yesek ne içsek diye düşünürken yolda geçen insanlara, çarşıda gördüğümüz esnaflara soruyorduk. Edirne’nin insanı misafirperverdir. Kalbinden gülümser. Renk ırk farklılığı göz önünde bulundurmaz. Uzun bir muhabbetten sonra belki sorar belki sormaz nereli olduğumu. Gönül dilimiz bir olduktan sonra ne gerek var renk farklılıklarımıza değil mi? Neyse ne yesek ne içsek diye sorduğumuzda herkes bize tava ciğerden bahsederdi. Bahri Beyden tava ciğer yemeden gitmeyin falan… biz de gidelim görelim dedik. Adam tam bir efsane. Çıkmadığı televizyon programı kalmadı. Müşterileriyle birebir ilgilenir görüşlerini ve övgülerini dinlerdi. Biz de yedikten sonra övdük tabi. Adam hak ediyor abi.
Aslen Nerelisin abi?
– Nerelisin?
– Kongoluyum.
– Nerede o?
– Afrika’nın tam ortasında
– Fransa mı sömürdü?
– Hayır Belçika.
– Şerefsizler! Yazık fakir Afrika halkına…
Evet. Türkiye’nin hangi şehrine gidersem gideyim en az bir kere yapıyorum bu diyalogu.
Uzun İnce Bir Yolda Edirne Safhasında
Ergin Keçeli
Merhaba sevgili Özçekim severler. Yazıma başlamadan önce sizlere İsmail’den kurtulma planlarımdan bahsetmek istiyorum… Şaka şaka. Zaman zaman şehrin kalabalık seslerinden ve her tarafını beton kaplayan binalarından, sokaklarından uzaklaşıp sessiz sakin bir yerlere gitmek istiyor insan. Bu cümleler aklımın bir köşesinden geçerken kulağımın arkasından bir ses, “Ergin canım çok sıkılıyor bir yerleri gezip görelim” dedi. O an aklımdan Allah Allah bu İsmail benim aklımdan geçenleri mi duyuyor diye düşündüm. Eeee… Çıkar ağzındaki baklayı derken bir baktım kendimizi Osmanlı’nın 90 yıllık başkenti Fatih’in doğduğu yer olan Edirne yollarında buldum. Bu arada İsmail kimdir diye merak edenler Youtube tıklıyorsunuz ve “Grup Vitamin – İsmail ” yazıyorsunuz ve İsmail’in kim olduğunu öğrenmiş oluyoruz 🙂 Aslına da dönersek İsmail Demokratik Kongolu ve Kocaeli Üniversitesinde İşletme okuyor. Onunla böyle tarihi ve güzel bir yolculuğa çıkma sebebim aslında onun bu tarihe merakı ve benimde mimariye farklı bakış açımdan kaynaklanıyor. İşte bizi mükemmel kılan unsurlar da bunlar. Konu ne ara biz olduk yaa abii derken Edirne’ye varmış oluyoruz.
Selimiye Camii Province
Edirne’ye geldik ne yapacağız, nereleri gezeceğiz, ne yiyeceğiz derken karşımıza Mimar Sinan’ın ustalık eserim dediği Selimiye Camii’nin silueti beliriyor. Bu şaheser hakkında bir şeyler öğrenelim diyerek Camii’nin içine giriyor, detaylı bilgileri Edirne halkına sorarak öğreniyoruz. Caminin büyük kubbesi Allah’ın tek olduğuna, Caminin pencerelerinin 5 kademeli oluşu İslam’ın 5 şartını, 99 pencere Allah’ın 99 ismini, 32 kapısı dinimizin 32 farzını, arka minarelerde 6 yolun olması imanın 6 şartını ve 4 kürsüsü 4 mezhebi sembolize ediyor. Minarelerindeki 12 şerefe ise camiyi yaptıran II. Selim’in 12.padişah olmasına işaret ediyor. Bu da Mimar Sinan’ın neden ustalık eserim dediğini açıklıyor. İsmail de oralarda bir yerde bu şaheser karşısında özçekim yapıyordur kesin 🙂
Tarihi Tren ve İstasyonu Province
Lozan anıtına yakın bir istikamette bulunan tarihi trende Lozan anlaşması imzalanmış diye biliniyor. Tren günümüzde kullanıma açık değil orada Edirne’nin bir simgesi haline bürünmüş bir vaziyette müze halinde sergileniyor. Treni ziyaret ederken bir an kafamın içinde treni hareket eder gibi düşündüm. Sanki o dönen çarkları kulağımda çuf çuf eder gibi bir his uyandırdı bende. Tarihi trende özçekim yapıp instagram’da popi olmak için fotoğrafı paylaştıktan sonra diğer bir istikametimiz Sarayiçi oldu.
Sarayiçi Province
Sarayiçi denmesinin sebebi 93 harbi diye anılan Osmanlı-Rus Savaşı sırasında saray cephane deposu olarak kullanılmış, Rusların bölgeye yaklaşması üzerine de cephaneler ele geçirilmesin diye Vali Cemil Paşa ve Müşir Ahmet Eyüp Paşa‘nın kararıyla saray havaya uçurulmuş geriye ise sarayın iç kısmı kalmış ve adını buradan almış. Korkma İsmail seni uçurmam sen Rus değilsin sen hakiki Demokratik Kongolusun.
Kırkpınar “Er Meydanı” Province
Biraz ileride yer alan Kırkpınar er meydanı çok derin bir hikâyeyi barındırıyor içinde. Efsaneye göre Orhan Gazi’nin Rumeli’yi ele geçirmek için oğlu Süleyman Paşa 40 askerle Bizanslılara ait Domuzhisar’ın üzerine yürür. Baskınla burasını ele geçirirler. 40 cengâver burada güreşe tutuşurlar. Saatlerce süren güreşlerde, iki kardeşin bir türlü yenişemedikleri görülür. Daha sonra Hıdırellez gününde aynı çift yeniden güreşe tutuşurlar. Bütün bir gün güreşmelerine rağmen yine yenişemeyen kardeş pehlivanlar solukları kesilerek oldukları yerde can verirler. Arkadaşları onları aynı yerdeki bir incir ağacının altına gömerek oradan ayrılırlar. Yıllar sonra ise aynı yere gittiklerinde iki pehlivanın mezarlarının bulunduğu yerde gür bir pınar görürler. Bundan sonra halk orada yatanların anısına o yöreye, “Kırkpınar” adını vermiş. Alan etrafında atlar dikkatimi çekiyor. İsmail’e at binmeyi bilip bilmediğini soruyorum? – Evet, az çok küçük yaştayken binmeyi öğrendiğini söylüyor. Soruyu bana yöneltiyor o ara tabii. Bende at binmeyi bilmiyorum ama istersen senle güreşebiliriz diyerekten güreşe tutuşuyoruz İsmail’le…
Tava Ciğerci Bahri Bey Province
Bu kadar gezi ardından insanda hal kalmıyor tabii… İsmail’in karnım gululu gululu ötmeye başladı demesiyle Edirne halkına Edirne’nin nesi meşhurdur sorusunu sorarak kendimizi ciğercilerin en lezzetli yeri olan Bahri Bey’in mekanında buluyoruz. Normalde ciğeri ağzıma koymayan ben buradaki ciğeri denedikten sonra tabakta bir şey bırakmayacak şekilde her şeyi silip süpürdüm. Oranın sahibi Bahri Bey ciğerin tarihinden bize bahsederken bir yandan da ciğerimizin yanında olmazsa olmaz olan kuru biberimizi yiyoruz. İsmail: Yavaş ol parmaklarını yiyeceksin neredeyse demesiyle gırgırı patlattık.
Bahri Beyden Tava Ciğeri Türküsün birkaç mısrasını dinledikten sonra yolumuza devam ediyoruz.
Arasta Çarşısı Province
Yemeğimizi yedikten sonra birde Edirne halkıyla nasıl iç içe olup onlardan gelenek ve görenekleri nasıl öğreniriz diyerek Arasta Çarşısına giriyoruz. Edirne insanı o kadar misafirperver ve o kadar saygılı ki insan kendini farklı bir yerde değil de sanki evindeymiş gibi hissediyor. Çarşıda gezinirken gözümüze çarpan bütün tatlılardan (Kavala kurabiyesi, bademli Edirne kurabiyesi, deva-i misk helvası ) ikram ettiler sağ olsunlar.
Meriç Nehri ve Köprüsü Province
Bu kadar gezinin ardından son olarak Meriç köprüsünde gün batımını izlemek için İsmail’le yola koyuluyoruz. Meriç köprüsünün yüksekliği sanki Bosna Hersek’teki Mostar kadar olmasa da ona bir benzetme yaptım. Hatta İsmail’e Bosna’da her yıl düzenlenen Mostar Köprüsünden Atlama yarışmalardan bahsettim. Dedim ki keşke burada da aynısı yapılsa da onlar içinde yeni bir gelenek haline gelse. İsmail: Hadi bea biz başlatalım şu atlama geleneğini. Oooo Sen artık bir Kongolu’nun yanında aynı zamanda bir Trakya kızanı olmuşsun… bu Bizim yolculuğumuz burada sona eriyor umarım sizde biz iki çılgın gibi böyle maceralar yaşarsınız. Yazımı Lady Montagu’nun ülkesine yazdığı mektup dizelerindeki sözler ile bitirmek istiyorum. Yazıyı okumayanı dövüyorlar…
“Orada cennetten bir zaman dilimi yaşadım”