1. SayıKültür - Sanat
Cemil Meriç Kimdir? Cemil Meriç Biyografisi
Cemil Meriç, Hatay Reyhaniye’de dünyaya gelir. Babasının Kuran-ı Kerim’in iç sayfasına düştüğü tarih; 12 Kanunu Evvel 1332, yani 12 Aralık 1916’dır. Onun farklı kişiliği çocuk yaşlarında dahi kendini gösterir. Bu yüzden yalnızdır ve bu yalnızlıkta kitapları dost edinir. Henüz 4 yaşında okumayı sökecek kadar meraklıdır kitaplara. Üstelik henüz. 4 yaşında 4 derece miyoptur gözleri.
“Babam çeşitli nikbetler yüzünden hayata küsmüş eski bir yargıç. Az konuşan, çatık kaşlı hareketlerine akıl erdiremediğim bir insan. Annem, bu yabani dünyanın aşinası olmayan hasta bir kadıncağız. Silik, mızmız. 12 Aralık’ta doğan ben, hep itilip kakılmışım. Düşman bir dünyada dostsuz büyüdüm. Daima başka, daima yabancı. Düşman bir çevrede ister istemez kitaplara kaçtım.”
Cemil Meriç’in Eğitim Hayatı
Yaşadığı Hatay, Fransız mandasındadır. Bu yüzden okul hayatında aldığı eğitim, Fransız etkiler taşır. Cemil Meriç, bu sayede Fransızcayı iyi bilir ve Fransız düşünce dünyasını yakından tanımaktadır. Ancak onun yazdığı ilk yazı bir Fransız eleştirisi olacaktır. 1933’te Yerel Yenigün gazetesinde ilk yazısı çıkar; “Geç Kalmış Bir Muhasebe”. Ardından, Hataylı Türklerin Fransız mandasına direnmelerini savunan bir yazı daha yazar. Bu yazılar, Fransız İstihbaratının gözünden kaçmaz. Fransız karşıtlığı gerekçesiyle lise diplomasından mahrum kalır.
Kısa İstanbul yıllarının ardından tekrar döndüğü memleketinde Tercüme Odası’na girer. Düşüncelerine gösterilen tepkiler peşini bırakmaz ve görevine son verilir. Bu kez Hatay Aktepe’ye Nahiye Müdürü olarak atanır ancak makûs kaderi yine peşini bırakmaz. Meriç’in düşünce dünyası burada da 22 gün sonra azledilmesine sebep olur. Onun fikir dünyasına gösterilen tepki ilerleyen yıllarda da peşini bırakmaz. Yargılanır, hapsedilir… Bu sırada gözleri 6 dereceye çoktan ulaşmıştır.
“Gece gündüz okurdu. Bu yüzden gözlerinin gücünü her geçen gün biraz daha yitirirdi. Ne var ki o buna hiç aldırmazdı. Odasında masanın üstüne sandalyesini koyar, kendisi de sandalyeye çıkar ve kitabını ampule 30 cm uzaklıkta okurdu. Bunu, elektrik ampulünü aşağı kadar iletecek kordona verecek parası olmadığı için yapardı. Parasız oluşunun sebebi, eline geçen parayı kitaplara yatırmasıydı”.
SALAH BİRSEL
Cemil Meriç’in Ailesi ve Çocukları
1942’de Fevziye Menteşeoğlu ile tanışır. İlk karşılaşmalarından iki ay sonra, hayatlarını birleştirirler. Önce öğretmenlik sonra çevirmenlik yapar. Bu sırada 1 Nisan 1945’te, ilk göz ağrısı Mahmut Ali aileye katılır. Ertesi yılın 16 Aralığında da kız babası olacaktır.
“Hayatım bir trajedidir. Birinci perde evleninceye kadar geçen zaman. Yıldızsız, Allahsız, cıvıltısız, katran gibi bir gece. Vıcık vıcık ızdırap. Birkaç şehri fethe yeten bir enerji, yel değirmenlerine saldırmakla harcanır. İkinci perde izdivaçla başlar. Daha büyük, daha derin, daha uzun acılar. Fakat vahaları olan bir çöl bu ve göğü yıldızlarla dolu; çocuklarım, kitaplarım…”
Cemil Meriç’in Gözündeki Bozukluklar
Bu arada gözlerindeki bozukluk iyice artar. Işık, yavaş yavaş ufukların ardına çekilmiş, gözlerindeki aydınlık giderek azalmıştır. 38 yaşında gözlerindeki miyobun artması sonucu kör olur Cemil Meriç. Yurt dışında başarısız bir dizi ameliyat geçirir, netice hüsran.
“Görmek yaşamaktır, vuslattır görmek… Görmek, sahip olmaktır. Mevsimler, bütün işveleriyle emrindedir. Renkler bütün cilveleriyle hizmetindedir. Çiçekler onun için açılır. Şafak onun için parıldar. Gutenberg, matbaayı onun için icat etmiştir. Şehrin bütün kadınları, onun için giyinip süslenir. Çocukların tebessümü, onun içindir.”
Ölümsüz Şahsiyet
Ömrünün sonlarına doğru Cemil Meriç’in günleri, hastane sıralarında ve doktor muayenehanelerinde geçer. Birkaç ameliyat geçirir. Ancak ne yapılırsa yapılsın, sonuç değişmez. Gözlerinin birisinin retinası çatlaktır. Öbürü ise katarakt sonucu perdelidir. Doktoru, tıbbın o günkü imkanlarıyla gözlerinin tekrar görmesinin mümkün olmadığını söyler. Sonrasında çeşitli hastalıklar geçirir ve 13 Haziran 1987’de hayata gözlerini yumar.
Cemil Meriç Sözleri
Cemil Meriç, Türkiye’nin 200 yıllık modernleşme sürecinin kaçınılmaz çelişkisini; “Batının sömürgesi olmamak için Batılılaşmak” olarak tanımlar. Türkiye’nin değişim süreci hakkındaki fikirleri ile o günden bugünümüzü de aydınlatacak ışığı taşır satır aralarında.
Ne Batıyı tanıyoruz, ne de Doğu’yu. En az tanıdığımız ise; kendimiz. Müslümanlığından, Doğululuğundan, Türklüğünden utanan, tarihinden utanan, dilinden utanan şuursuz bir yığın haline geldik. Bütün Kur’anları yaksak, bütün camileri yıksak, yine de Batılının gözünde haçlı seferlerinin yalın kılıç tekbir getiren askerleriyiz.
Cemil Meriç yüzlerce fikri zihninde harmanlamış ve bizlere benzerine nadir rastlanabilecek bir tahliller koleksiyonu bırakmıştır.
Türkiye ruhunu kaybetti. Toprak mı, en değersiz şeyimizdir belki de. Belki de en değersiz şeyimizi kaybedince her şeyimizi kaybettiğimizi anladık: Ruhumuzu.
O, topluma fikirleriyle ışık tutmuş ve yol göstermiştir.
Ağaç köküyle yaşar, insan da öyle… Bizse maziden koptuk, istikbale bağlanamadık. Türkiye bütün kütüphaneleri yakılan, bütün mazisi imha edilen, 600 yılı cerrahi bir ameliyatla içtimaî uzviyetinden koparılıp atılan bedbaht bir ülke. Oysa milletin ana vasfı devamlılık… Türk milleti… Hangi millet? Bu millet 10 senede bir değişen hafızasız nesiller amalgamı…
Gece gündüz okurdu. Bu yüzden gözlerinin gücünü her geçen gün biraz daha yitirirdi. Ne var ki o buna hiç aldırmazdı. Odasında masanın üstüne sandalyesini koyar, kendisi de sandalyeye çıkar ve kitabını ampule 30 cm uzaklıkta okurdu. Bunu, elektrik ampulünü aşağı kadar iletecek kordona verecek parası olmadığı için yapardı. Parasız oluşunun sebebi, eline geçen parayı kitaplara yatırmasıydı.
Bir çağın vicdanı olmak isteyen güzel adamı sevgi, özlem ve rahmetle anıyoruz…
Bir Çağın Vicdanı Olmak İsteyen Cemil Meriç’ten 7 Güzel Alıntı